6.30.2010

Samimi Olmayan Yürüyüş

Aslında yazılacak bi' sürü şey birikti, sırf buraya da değil üstelik, günlük açtım günler geçti yazmıyorum hiçbir şey zira fırsatım olmuyor.

Onur Yürüyüşü yapılmış, galiba geçen pazar, fotoğraflar Facebook'a yeni yükleniyor, herkes bi' güzel çıkmış bi' güzel çıkmış. Ben malum İzmir'deyim gerçi İstanbul'da da olsam katılmazdım. Zira sırf sesleri çok çıkıyor diye bütün eşcinselleri ya da artık kimi temsil ettiklerini düşünüyorlarsa savunma çabası içinde olan yurdum eşcinsel örgütlerini samimi bulmuyorum.

Olay daha çok bir müsamere tarzında. Cumhuriyet Bayramı programı bayıklığında, sadece daha renkli. Şüphesiz insanlar eğleniyorlar ve pek çoğu için bir boy gösterme fırsatı yürüyüş ama işlevi nedir?

Ayrıca neden bir işlevi olsun ki? Yani olduğun kişiden onur duyarak yılda sadece bir kez yürüyorsan İstiklal'de, yürüme zaten.

Hem, hiçbir bakan ya da benzeri merci çıkıp da konuyla ilgili iyi ya da kötü fikir beyan etti mi? Ben duymadım, varsa haber verin.

Hayır eğer tepki yoksa, üzülerek belirtmeliyim ki o bir sürü kalabalık eden insan yok sayılmışlar.

6.24.2010

Peçeteye İhtiyacım Var

Duygularım dönüp dolaşıyor, eğlence sürüşü istiyorum.

Asla azlamasına izin verecek değilim. Daha fazlası, ta ki patlayana dek. Bu hep  tanıdığım bir hissiyat aslında.

Küçük öpüşlerle havada uçuyorum. Bana istediğim zaman istediğim yerde sahip olabilirim. İhtiyacım olduğunda da hep buradayım.

Duygularım dönüp dolaşıyor. Eğlence sürüşü, kendimle. Yıldızlar bir avuç ileride. Aşkım cennet menşei, doğduğum günden beri.

Hayatım, üstelik tüm ederi bir dokunuş, itiraf etmeliyim sıcak yüzünden soyunasım geliyor. Oğlum daha çoğu asla yeterli değildir.

Kimse, bu koca dünyada, kendi gözümdeki yerimi dolduramaz. Her zaman ben ve ben. Kendimi başka herkesten daha iyi ıslatabilirim. Zembille inmiş gibi.

Yine de fiskiyleri tenzih etmiyor değilim.

Sonra da kendime sarılır uyurum.

Bazen Yeter Gerçekten Yeterdir

Yeteri kadar incittim. Gördüm de. Bilecek kadar öğrendim de.
İyi olabileceği anlayabilecek kadar. Ve onun gitmesine izin vermenin kötü olduğunu.
Civardaydım aslında. Orada burada.
Tüm o çocuklar etrafta koştururken, oluşturmak için kalplerini,  yerden parçalar toplarken ben, benimkileri paralamış, havana koyup tuz buz etmiştim.

İyi bir şeyi gördüğümde tanıdım evet, gitmesine izin verecek olmam ise kötü.

Duygulara bu kadar önem verdiklerini söyleyen insanlarla dolu bizim dünyamızda kendi hislerini fanusla, ruhunu demirden burkayla korumalı insan.
Yine de hala nâmüstesna, nâmüstesnalığın bizatihi kendinden bile, umutlarım varsa...
Balkon, duman, el feneri...
Bunların hayallerini kurmak çok da yanlış değil.

Tüm o çocuklar koştururken etrafımızda, tüm o çocuklar kendi kırdığımızın parçalarını topluyorlarken...
Yeterince duydum. Evet.

İyi bir şeyi gördüğümde tanıdım, gideceğine izin vermiş olmam ise kötü.

Her zaman sınırlarıyla mimlenmiş aşıkların olacak, ellerini kalplerinin üstüne koyarak yemin eden.
O kalp bizim mi, nereden bileceğiz?

Seninle Sevişmeyi Sevebilirim. Oysa.

Telefonum çalsın... Telefonum çalsın...
Melodiyi duymak için bekliyorum.
Eksik hissediyorum ama benim bu halim şu saatten, şu geçmişimden sonra üç gün sürer en fazla.
Ara.
Başkasını istemiyorum diye böyleyim bi' de. Aramızdaki şeyin, aramızdakinin bitmediğini herkes bilir.
Başlamayan şeylerin bitemeyeceğini herkes bilir.
Seni rüyamda göreyim ve nefessiz kalayım istiyorum. Sonra da teker teker pes edelim ve sabaha kadar uyutmayacak şeyler yapalım.
Konuşmayışımızın bu denli az etkiliyor az olması beni üzüyor. Hani, biraz daha işleyeydik.
Mesaj at bari.

Garçon chante le blues...

İnkar edemezsin eğleniyorduk. Yakın zamanda birbirimizi en çok biz eğlendirdik. Birimiz telefon açmalı.
Biri olmalısın.
Çünkü bu denli sıradan bi' zamanda biterse hayatlarımıza eskisi gibi devam edebiliriz.
Ortaya çık ve her şeyi düzelt istiyorum, hayatlarımızda kalacağımıza söz vermiştik.

Numaramı biliyorsun.
Bildiğini biliyorum... Bildiğini biliyorum...

6.22.2010

Döngü

 Küçükken annem beni gittiği tüm düğünlere yanınıda götürdü neredeyse. Hayır hayır kamber değildi, sadece mahallenin tanınmış simalarındandı ve onun katıldığı arkadaş toplantıları, kadın kabul günlrei diğerlerinden farklı olurlardı.
Daha eğlenceli, daha gürültülü.
Annem lafını esirgemeyen, kendini kasmayan, başkaları ne der demeyen bir kadındı. O zamanlar farkında değildim tabi ama, insanlarında gözünde de dul bir kadındı annem.
Bizim sokakta dul olmak arafta kalmış bir ünvandı. Sadece artık bekar olmayan ama aynı zamanda kocası da olmayan bir kadını tanımladığı için değil, hem sevilen hem de hoşlanılmayan biriydi o. Kendisine saygı duyulurdu ama hakir de görülürdü.
Ve olayın en can alıcı noktası da sanırım, mahallenin kızları oğlanlar için, kadınları da kocaları içinken annemi hem tüyü bitmemiş oğlanlar hem de altmışlık dedeler beğeniyorlardı. Bu yüzden bu kadıların otuz iki kısım tekmili annemi kıskanıyordu.
Halam hariç hiç kimse içtenlikle yaklaşmazdı anneme. Tek ahbabı ''ahratım'' diye yere göğe sığdıramadığı, oydu. Bu sevgi şüphesiz karşılıklıydı. Zira babaannem babam öldükten sonra ''Eniğini de alıp ananın evine dön.'' diye kovduğu annemi bir halam sahiplenmişti. Katıksız kurallarıyla duvar gibi bir valide sultan figürü olan babaannemin sözü kanun niteliğindeydi.
Halamın da vatan haini ilan edilmesi uzun sürmedi zaten.
Başka kadınlar için, dostdüşman olanlara yani, annemin taktığı bir maskesi vardı. Hiçbir zaman içini kolaylıkla gösteren biri değildi yine de gerektiğinde onu sınıflandıran dulun başına şeni koymayı çok iyi biliyordu.
Bu yüzden toplanıldığında en göz alıcı o olurdu hep. En tiz kahkahayı o atardı. En kadı, en dişi, en İzmir oydu.
Yaz akşamlarında kadınlar mindelerini ve taburelerini alır gecenin bir körüne kadar sokakta otururlardı. Hatta mevsimi yaklaştığında ''Artık kahvemizi açsak mı?'' demeye başlarlardı.
Aslında hiçbiri kötü kadınlar değillerdi. Tek sorun annemi potansiyel kötü kadıl olarak gördüklerinden kocalarını sakınmaya çalışıyorlardı akıllarınca ondan.
Ve işin komik yanı, kalkıp da bu ''Ya benim adam elimden kaçarsa...'' korkularının yersizlikle atfedemeyecek oluşum. Hayır, haksızlık söz konusu değildi. Aksine ortada yaman bir çelişki vardı.
Annem ne zaman mahallenin kıraathanesinin önünden geçse laf atmaya cesareti olan adamlar bakışlarıyla, dili uzun olan bakışlarıyla, dili uzun olan sözleriyle ne düşündüklerini açıkça belli ederlerdi. Çoğununki sırf laftı şüphesiz, bazısıysa niyetinde ciddiydi. Niyet diyorsam elinde çikolatası çiçeğiyle kapımıza gelmek değildi olay.
Bi' keresinde, bakkal çırağı bize bir torba dolusu meyve sebze getirmişti. Bir de küçük, kopartılmış bir kağıdın üzerine yazılmış not. Babam daha yeni ölmüştü herhalde. Sonra annemin söylediğine göre kağıtta ''Ersiz kalmanın yükü ağırdır, istediğinde hafifletmesini biliriz.'' gibi bir şey yazıyormuş.
Bakkalın çırağı, birkaç kez sorulmasına rağmen cevap vermese de bir sille tokat çözmüş dilini. ''Basri yolladı abla.'' demiş salya sümük merdivenden inerken.
Basri, Sema'nın kocası. Sema da üç çocuktan sonra kendini emekliye ayırmış, vurulamyı bekleyen besili kısrak gibi bir kadın. Yatağı iç yeri bellemiş kendini de devlet memuru atamış kadınlardan.
Hep denir ya ''Türkiye'de kayıp nesiller var, sorunumuz bu.'' diye asıl sorun Türkiye'de orgazmla tanışmamış kadınların olması bence.
Doğru yahut yanlış bu denklem de tabi adamı dışarıya itmiş. Dışarısı da ya hafif meşref kadınlar, ya vizitesi olanlar ya da dullar. Paketini açınca herkese tutulan bisküviler misali.
Annem elinde poşetle sokağın kıraathanesinin önüne koşmuş sonra. Basri orada, yanında üç tane daha kendi gibi herifle oturmuş iskambil oynuyormuş.
Basri şişman, kıllı, göbekli, saçları döküeln, bıyığı sigara sarısı bir adam. Sema'yı kim suçlayabilir şimdi bu adama karşı buzdağı gibi diye?
''Basri!'' diye bağırmış annem. ''Sen ne biçim adamsın? Adam mısın sen?''
''Ne diyorsun kadın sen?'' diye ayaklanmış tabi Basri, yiğitliğe bok sürdürmek istemeyen bir tavırla.
''Yükümü hafifletecekmişsin ya hani, önce Sema'nınkini hafiflet seni pezevenk!'' diye bağırmış annem.
''Hoop hoop! Lafına dikkat et Behice Hanım!'' diye kükremiş Basri, anneme doğru yürümeye başlayınca arkadaşları tutmuşlar bunu.
''Ha eğer erkekliğin yetmiyorsa...'' demiş annem ve torbadan bir adet salatalık çıkarmış ''bunu ver karına. O ne yapacağını bilir. Hem hıyara da alışık olmalı.'' Elindekileri yere atmış ve ''Bi' daha da adımı ağzına destursuz alırsan karın turşu kuracağı zaman bir salatalık fazla alma derdinden kurtulur.'' deyip eve dönmüş.
Tabi bu olaydan sonra kabak annemin başına patlamış, böyle olayların da arkası pek kesilmemiş sonra.
Güzellik başa bela sözünün canlı kanıtıydı bir nevi o.
Yine de arkasından konuşulanlara kulağını kapamayı bilirdi. Düğün dernek oldu mu en çok o yardım eder en çok da o göbek atardı.
Beni de hep yanında götürürdü. Ben de oynardım kendimce. Altı yedi yaşlarındaydım, kadınlar beni komik bulup gülerlerdi. Erkekler de ne güzel olduğumu söyler ''Eee tabi armut dibine düşer, birkaç yıla kalmaz ne canlar yakar bu. Gel fıstık, gel de amcayla oyna biraz.'' derlerdi.
Ve her seferinde annemin yüzü, bu sözleri işitince, hafiften kararırdı.  

6.21.2010

21.06.10 - Biraz Yenilenmenin Ardından

Evde internet olmayınca bilgisayarı açmıyorum, açmayınca da yazdıklarım defterde kalıyor tabi. Ama gerçekten beni unutacaksınız diye korkuyorum.
Bu yüzden bir önerim var, bi' sürü yazım var sonuçta, hepsini okumuş olamazsınız arada girin onlara bakın. Hatta bu 'şu anda bulduğum bu parlak fikir'i ben gündüz seçtiğim yazıların linklerini yayımlayarak hayata geçireyim. 


İzmir güzel, dinlendiriyor beni ama korkuyorum. Dinlenmiş ve dinlendirilmiş arasında çok ince bir çizgi var bence. Şehrin görüntüsü her zamanki kadar güzel. Ama sadece ondan ibaret gibi. Kötü yapılmış bilgisayar oyunu grafiği gibi, içi boş. 


Bana canlı gelen tek şey hatıralarım ki onları da yaşadığım insanların çoğu - hayır sadece eski sevgililerimi ima etmiyorum, arkadaşlarım da dahil bunlara - bıraktığım yerlerde değiller. Ya da tam olarak öyleler ama onları orada bulmak bende sonu iticilikle biten bir hayalkırıklığı yaratıyor. 


İzmir'de kızlar tutucu, erkekler straight ve insanlar katıksız Atatürkçü. Burada yatarken neden bu kadar batmıyordu bu durum bilmiyorum ama susmaya itilmek, benim kadar çok konuşan bir insan için garip bir his.


Tabi daha garip hisler var. Sıcaktan soğuğa soğuktan sıcağa geçme hızlarıyla pastörize sistemleriyle yarışabilecek erkekler.


Kafamı kurcalayan da şu; sadece seks yapmak istediğimiz insanlar bize aşık olurlarken ve tekeşliliğe geçmek istediklerimizin kafaları karışıkken aseksüelliğe sürükleniyor olmamızı ne kadar yadırgamalıyız? Ya da belki de bu cümleyi birinci tekilde kurmalıyım. 


Bilemiyorum. Tek bildiğim gün saydığım. İnsanların ön yargısızlığının umursamazlıkla sabit olduğu kalabalıkları özledim. 

6.16.2010

Cevaben

Bana yazılmış olanı tekrar okudum az önce, ki hala benim için yazılmış en güzel yazı olduğunu düşünüyorum. Yine de bu kez kafamda soru işaretleri oluştu.

İzmir'de hava sıcak, bunaltıcı. Yağmaya ne kadar devam ederim senin yardımın olmadan şüpheliyim.

Konuşmalarımızın... Konuşmalarımız ve konuşamamalarımız arasında söylediklerin, etkiliyor korkarım beni. Fedakarlık yapılması gerekirken, senin beni benim kendimi düşündüğümden daha çok düşünüyor olman, her ne kadar ben de aynını senin için yapsam da, rahatsız ediyor.

Tevazu öneriyoruz birbirimize sözde ama bir yanım olması gerekenin cürretkarlık olduğunu fısıldayıp durmuyor değil.

Her neyse, ben buradayım hala. Küllerini bir arada tutmaya, aralarında tekrar vücut bulmaya başladığını görmek için beklemeye devam ediyorum.

Yine de bu kez kafamda soru işaretleri var.

Çözmeme yardım et.

6.15.2010

15.06.10 - Balkonlar

Ve İzmir, cancağzım, hızlı başladı. Eczanedeyim akşama kadar, sonrasında da işte rutinlerimi sevdiğimden Lost'a geliyorum.

Evde bi' süre - cumaya kadar mesela - internet olmayacak, deftere yazıyorum artık hepsini bir arada koyarım.

Özledim ama böyle klavyeye basmayı falan.

Eczaneyi de özlemişim. Bugün yazın ilk iş günüydü. Yoruldum ziyadesiyle ve eve gider gitmez sızmışım. Anneanne yemekleri baya güç veriyor iyi ki.

Hafiften reklam kokacak ama meraklanın, güzel bir hikayeye başladım. Ve ayrıca aklımda şu Kordon'a açılan Pi var. İlk Alsancak fırsatımda test etmeyi planlıyorum.

Yaz resmi olarak başlamıştır, takipte kalın.

6.13.2010

Troie

Gitmek gereken güzergahı arama işine bir ara verdim sanırım. Şu anda önünde durduğum yol zaten olmam gereken yermiş gibi geliyor.
On ay bitirdim ve on bir sultana yetece kadar harem macerası yaşadım bu sürede. Yine de pür-ü pak dönüyorum geldiğim yere, bu gece.
Nasıl bu şehre gelirken aklımda biri vardıysa dönerken de, en sonunda, tekrar heyecanlanmama sebep olan biriyle dönüyorum.
Büyük konuşmak, kimseye pek bir şey söylememek... Bunlar hiçbir zaman benim en iyi meziyetlerim olmadılar malumunuz. Lakin yanılmaktan korkmak bir yana bu kez bir şeyler söyleyecek ya da yazacak bi' ben değilim.
Bu nasıl bir denge, nasıl bir karma yaratacak, elbet, göreceğiz.
Aslında tek söylemek istediğim, şu anda olduğum yerde, dönüş yolu üzerinde elimde kalemle oturuyor olmaktan keyif aldığım.
Mariah Carey'den ''The One,, çalıyor ve yemin ederim özellikle ben seçmedim.
Olur böyle şeyler tabi.
Bu gece Yunanlara ve Çanakkale halkına kızgınım ayrıca, biline.

*13 Haziran Pazar, sabahın bir köründe arabalı vapurda İzmir'e doğru giderken yazılmıştır.

6.11.2010

Taşralılar

Siz Johnny'i tanıyor musunuz?
Eğer tanıyorsanız benimle birlikte söyleyin
Eğer tanımıyorsanız da şöyle diyorsunuz

Pa... Pa... Palavra...

Süper

Siz bilirsiniz ama o bilmez
Ne kadar zamandır birlikte olduğunuzu
Eve gelir, ceketini koltuğun koluna atar
Koşar hemen
Elinize uzanır ve...

Kumandayı alır, lig başlamıştır

Biraz zaman geçer
''Hayatım...,, diye seslenir içten sesiyle
''Yemekte ne var?,,

Size o ilk günleri anımsatır gülümsemesi
İkinizin aşkla
Halkın bir alt dille konuştuğu günleri

Ardından sırıtır
Kalmıştır dişinde maydanoz
Yuvanızın her yanında kirli çoraplar vardır

Nasıl gidiyoruz?
Bi' duyayım...

Pa... Pa... Palavra...

Duymak için sabırsızlandığınız adımları
Artık patlamış hoparlörden gelen Edith Piaf şarkısıdır sanki
Padam! Padam!

''Ne güzel araba...,, der gibi
''Seni seviyorum.,, der
Yine de o arabanın kasasına bakışındaki sahip olma arzusu
Ya da başka kasalara bakarkenki ışıltı
Size bakışında yoktur

Sıcak ve terli on iki dakikalardan geriye
Elinizde dört dakikalık hızlandırılmış nefes egzersizleri kalır
Bi' de geçen yıllar boyunca değerinin üçte ikisini kaybetmiş
Alyansınız

Beyaz atlı prensiniz
Taşralı bir seyis olup çıkmıştır

Hadi o zaman bi' kez de
Sadakat ve yıllar adama için

Pa... Pa... Palavra...

Gündoğumuna Kadar Üzerinde Uzanmama İzin Ver

Beni öptü ve bana ihtiyacı olduğunu söyledi. Hayır, hayır aslında tam olarak söylediği şey ihtiyacı olanın ben olduğumdu.
Artık arada bir fark varsa bilemem.
Bana sarılmasını ve bırakmamasını istiyordum evet ama hayatımda daha fazla karışıklığa da gerek yoktu işte. Biliyordum ki bir başkasıyla birlikteydi ve ben aptalı oynamak istiyor muydum? Şüpheliyim.
Yine de onu sevme düşüncesi güzel bir fikirdi. Onunla aşk yapmayı istiyordum da.
Kısacası kafam fena karışıktı, dışarıda yağmur yağıyordu ve eve dönmek için geç olmuştu.
Elimi sıkıca tuttu ve kendine doğru çekti sonra. Belki de salak gurura gerek yoktu, aşkın tatlılığına, samanlıktan seyrana uzanabilme olasılığına inanmak istemiyor da değildim. Tüm diğer küçük adayları silip onun hayatının ikinci erkeği olabilirdim.
Zira o gece, ona karşı savunmasızdım bende ne bulduğunu anlamadığım biri için düşebilirdim sonu meçhul bir kuyuya belki.
Gözlerinin önünde onunla asla olmayacağım bir toplumun içinde onsuz kaybolmuş hissedebilirdim.
Bu gece burada kal deyip duruyordu.
Ve benim tek cevabım ''Yarına kadar seninim.,, oldu.

Dönüş Yolunu Özlemece

Eski günlerimi hatırlamak beni yaşlanmaktan alıkoyuyor ise eğer, üzüm üzüme baka baka kararır misali, asla ihtiyarlamayacağım. Zira hep çocukluğum ve diğer çocukları var gözümün önünde.
İzmir'in çocukları.
İzmir'in sokakları. Sonlarında, en çıkmazının bile, deniz olan sokaklar. Su ve taşın iç içe yaşamasının hayatımızdaki etkisini silmeden, silemeden, silmeye çalışmadan yaşıyoruz ya biz hani orada...
İstanbul'da denizin ayırıcı bir etkisi var. Şehirle bir değil de onu ortasından insanları kim bilir kaç yerinden bölen bir havası var.
İmbat yerine.
İzmir'de kötü bir şey olmaz, olsa da insanlar yardıma koşar rahatlığına alışarak büyüdükten sonra İstanbul yürüyüşlerine hakim olan temkinli olma hali yoruyor insanı.
Bu yüzden sanırım, hep bir iz olarak kalacak, tıpkı şu an var olduğu gibi.
Pekala, öyle olsun. Bence hava hoş. Madden yanımda olmaları bir yana kimsenin hatırası bile benim için önemli değil ise ben de İzmir'le çıkarım.
Ve hiçbir ademoğlunun sevgilim hakkında atıp tutmasına izin vermem.
...

Dediğim gibi, eski günlerimi hatırlamak beni yaşlanmaktan alıkoyuyor ise eğer, asla ihtiyarlamayacağım.
Gerçi kimi kandırıyorum, eskileri yad etmek yaşını almış insanların yaptığı bir şey ve unumu elemiş olmanın rahatlığıyla yaşıyorum. Hadi boyoz yapayım.

6.09.2010

Zamir: Ler

Bir randevudan fazlasını istemekten çekinen... çekinenlerle dolu etrafım. Vermediklerimi alabilmek için ne olursa yapacaklar.
Vermeyip de sana sakladıklarım.
Rakamlarının sağındaki sıfırları umurumda değil bu... bunların
Olan bi' sensin
Evet, doğru bi' sen

'Senden ses çıkmaması'na bıraktığım mesajlarla taşıyorum. Gün içinde birlikte oldukların, gördüklerin var.
Ve ben sen geri dön diye bekliyorum.
Dünya ekseni, ana haber bülteni bihaber olsam da kime ne
Bana olan bi' sensin

Senden geri kalanı evrenin, bir çok... bir çokları için yokum
Ama seninle bir yastık olsak
Olacağım bi' sensin
Evet doğru, bi' sensin

Lakin

Tu as tous les défauts que j'aime
Et des qualités bien cachées
Tu es un homme, et moi, je t'aime
Et ça ne peux pas s'expliquer

Car homme
Tu n'es qu'un homme
Comme les autres
Je le sais

Et comme
Tu es mon homme
Je te pardonne

Et toi
Jamais(1)*




(1)Sevdiğim tüm hatalara sahipsin
Ve iyi gizlenmiş bir kaliten var
Sen bir erkeksin, ve ben, seni seviyorum
Ve bu, açıklanamaz

Zira herif
Sen sadece bir erkeksin
Diğerleri gibi
Biliyorum

Ve sen
Benim erkeğim olduğundan
Seni affediyorum

Sense
Asla

* Toi Jamais - Sylvie Vartan

6.08.2010

Dışarıda

Açıklayamıyorum sanırım, ne Johnny ne de ben aynı yola baş koymuştuk, hem ben taş taşıyacak bir çocuk gibi mi duruyorum?
Her daim yanımdaydı ama kalbinde yatan eminsizlik, kendisinin gözümde var olmak için yeteri kadar iyi olmamasına mahal verdi.
Zor tabi, gerçi gördük işte eminsizliğin yaşama sebebi şahsından emin olmasından kaynaklanıyormuş.

You really exist but it doesn't make sense
That
You will always be somewhere on the
Outside

Nahved İle Nailiyete Ulaşanın Nakabiliyeti Anca Nakkarehane Duvarına Nakşedilir

Bu yüzdendir işte, aslında arkadaştan biraz aşırı şu durum, taraf olan sen ve benin olası vuslatı kibir yoluyla tehlikededir.

Zira birer cümleyle yarattığımız vak'anın selameti için uzun uzun konuşmamız lazım ki kırmayalım birbirimizi.

Tefahur kaçıncı günahtı?

Kartlar Karıldıysa Ve Fişin Kalmadıysa Masaya Benim İçin Kemerini Koy

Sanki yıllar boyunca her gün çingene şarkıları dinlemişim gibi, kulağımda bir tını eksikliği var ve evet bu boşluğu ancak çingene şarkıları doldurabilir diyor içimde bir ses.
Hep söylerim, içimde gerekli gereksiz bir dolu ses var, pek çok boktanlığı yaşamamın sebebi genelde hepsini aynı anda dinlemeye çalışmamdır.
Hülasa, durumun gerekçesi bariz, adı konmamış bir hissi arıyor olmam. Ve daha da ilginç kılan ise dünyayı şu günlerde, seninle pişti oluşumuz.
Dile gelmesine ne kadar gerek var emin değilim ama gelişimiz, gelişmemiz değiş gelişimiz, kırık camlar üzerinde atılan adımlar gibi. Ayakkabıyla tabi, o kadar da salak değiliz.
Geride neler kalıyor, kalacak farkında mısın? Şu yazılanlara çığlık etkisi verecek bir yöntem geliştirmeliyim, böyle yetersiz hissediyorum.
Her şey bir yana, vakti zamanında bana ısırılacağını bilerek uzatılan dudakların tadını silmen gerekecek. Ve benim de bu namzetlik süresince sabırlı olmam gerek.
Koskoca bir yaz üstelik, önümüzde. Tanrı'ya şükür şu anki halet-i ruhiyemiz ziyadesiyle şuh, hoş tutuyor bizi.

Kime Kızdıysam Artık

Yağmur suları sokaklardaki çöpleri temizler ve mazgal delikleri pisliği kaldırmak için vardır sanki. Zira, su dediğin şey pis değildir.
Günü kurtarma mantığıyla yapılmış kanalizasyon sistemi de taşar, tıkanır sonra doğal olarak.
Şimdi, bir takım insani deliklere sahip olsam dahi bir mazgalım ya da logar kapağım olmadığından sebeple herhalde, günde bir, hadi bilemedin gün aşırı çöpten zerre farksız olan sen alt yapımı sarsmaktan çekinmiyorsun.
Ay ayrıca güneş kremlerine de kılım.

6.04.2010

Baş Baş

Birilerini kaybeden herkes için yazıyorum
Arkada havalanan uçak sesleri var
Kardeşler, kız kardeşler ve ebeveyn kaybedenler için
Yüz yüze olsaydınız söyleyecek ne çok lafınız var, değil mi
Elveda demenin ağırlığının mevcudiyeti kadar kesin, keskin
Oyuncak ayıların kulaklarını hepimiz ıslattık bir zamanlar
Daha iyi bir yerde olduklarından emin olsa dahi
Geride, burada olmalarını diliyoruz birlikte
Birilerini kaybeden herkese yazıyorum
Anneanneler kaybeden
Sarkan kollarıyla oynama şansına erişemeden
Ellerinde küreklerle Johnny Doelar gömenler için
Arkada yadsınamayan 'Strong Enough' tınıları var
Çarşamba akşamlarının sıradanlığı
Ve cuma akşamlarının ışığında
Akla gelmeyen hayaletler tarafından
Perşembe sabahları buruklaşanlar için
Bilmiyorduk değil mi baş baş diyememenin
Bu denli acıtabileceğini
Zaman akıp geçtikçe
Acıların sızlamadan üzeceğini

Çocuk gibi diliyorum şu anda
Ayrılığın nasıl bir şey olduğunu öğretmeseydin bana
Burada olup yükselişimi, tekrar eski yerimde oturduğumu
Görebilseydin
Ve bu haftasonunu birlikte geçirebilseydik
Diye

Daha tiz bir sesle söylüyorum bu kez
Birilerini kaybeden herkes için yazıyorum
Herkes için yazıyorum
Sanırım biri çıkıp çığırmalı
Henüz canlıyken
Avutmak için
Birbirimize görüşebileceğimiz
Görüşürüz imkanları yaratmalıyız
Başımızı gökten yere eğmemek suretiyle

Vasiyet-i Nâmüstesna

Bazen keşke amaçlarımı daha geç bulsaydım, demiyor değilim. Yolun dışında kalmış, ki hayat aslında ne sıkıcı ne zor bir güzergahtır, çocuk olarak bana gösterdiklerine gözümü açmasaydım da mutlu olmadığım kısıtlı sürelerde olduğum zamanları özlemezdim sanırım.
İşte o zaman, Tanrı'mla kurduğum iletişimin dıştan gözüken eksikliğini inanmıyorum diye geçiştirebilirdim.
O zaman kendimi anlatma isteğim yerine iki üç gösterişli cümle yazar, daha sık entera basar ve anlaşılmamayı umursamazdım.
Komiktir, Johnny Doe'larım ve koruyucu meleklerimin ortasında, tüm harflerim Tanrı için.
Sanırım takip ettiğim ekolün etkisi bu. Tevazum ve bariz tasavvufum şahsiyetimden gayrı kendime münhasır yegane varlıklarım. Belki hariç değiller de tam olarak onlardan bakiyim.
Kilise korolarında şarkı söylemeye başlayıp şimdi straplezlerinin içinde, sahip olduklarını teşhir etmekten zerre çekinmeyen kadınlarıma selam olsun. Zaman zaman basitlikle itham edilseler de...
Ben de ediliyorum, n'olur ki yani?
Bu yüzden edebiyat tarihçileri tarafından bir sınıfa dahil edilme vaktim gelip çattığında Mariah ile aynı klasmanda tutulmak istiyorum.
Hiçbir yazar, benim gözümde, onun eline su dökemez, çağdaşlarımın arasında.
Şovenist olmayı göze almış bu çocuk iyice,deyin. Hadi be.
...
Ekin'e teşekkür için çok iyi bir yeni sebebim var şimdi. O çirkin bacaklı, sessiz kızın hayatımın merkezine bu kadar iyi oturduğunu, daha da iyi oturacağını Cengizciğim'in hayatlarımızı tehdit eden seferlerinde birbirimize ettiğimiz yarenliklerde anlamıştım zaten.
Ve tüm o çatlak seslere rağmen bana sadaretin ve asaletin yollarını açan adamın, Baturayım'ın da aynını yapacağını biliyordum.
Arada bir Jennifer Hudson'ın Dream Girls'ün soundtrack albümünde seslendirdiği 'I'm Changing' şarkısını dinler, düşünürdüm.

How many good friends have I already lost?

Hayır, üzgünüm. Kaybettiklerim, geçmişte ve şimdi, koptuklarım, koptuğumu düşüneler iyi dostlar değillerdi.
Teşekkürler, var olanların mevcudiyetleri için.
Tuluhan, sen ne olacaksın bakalım benim için?
Halil, Tahire... Size edecek lafım olsaydı da söylemezdim. Size hissettiklerim, bunca yıldan sonra bile, götünüzü kaldıracaktır.
Hepinize teşekkürden başka sözüm yok aslında.
Johnny Doelar, sizi de seviyorum, huzur içinde uyuyun.
Ve Tanrı'm, tüm yazılarım senin için.

6.02.2010

Merhaba Haziran

Sırf seni yapabildiği tüm ucuz ve küçük ve beceriksiz pezevenklerle boynuzluyor diye kendini aldatılmış, kandırılmış, küçük düşürülmüş mü hissediyorsun?
Haklısın vallahi. Kalkıp da biri daha kötüsü de olabilirdi diyebilir, yalan yani, yok, olamaz daha kötüsü. Olsa bilirdim ben.