10.21.2010

Yanlış Yaptığım Tek Şey Mudanya Krallığı'nda Fazla Kalmaktı

Seni o kadar sıkı düşüneceğim ki burnum kanayacak
Âdemoğlu tamahkardır bazen ederler bazen etmezler gerekli yardımı
Benden gelen kan senin yüzünü ana sütü beyazına boyayacak
Daha önce sana uzatabileceğim tüm peçeteleri tüketmemiş olsaydın
Yoğunluğu şüphe götürmeyecek kadar sabit başka sıvılar için
Bu sefer pamuğa şükretmeyecektin Belki de
İstediğini söyle hepsini daha evvel duymuş olacağım
Üzgünsün biliyorum Ben de öyleyim
Eskiden sahip olmadığım bir şey taşımıyorum ceplerimde
Gülüyorum ya zira işler şimdi enteresanlaşmaya başladı
Ben senin ancak parçasını görebildiğin bir şehirde büyüdüm
Yine de şurada olabilmek için bir koyu yüzmem gerekti
Ki ben hiç koyu taraftarı olamadım civarımın
Lakin hep geri dönebilirsin mamafih eskisi gibi gelemezsin
Geçen gece seni tanıyordum Bu gece tanımıyorum
Bana göstereceğin yeni bir şeyin yok
Görüşürüz madem

Oral Seksin Söyledikleri

Büyük bir yatak bu. İki kişilik standart  yatakların ortalamasından geniş. Yerden yüksekte olsa heybetli de olurdu galiba ama, bu şandan uzak olduğu kadar yerle de yeksan. Nevresimi derbeder, battaniyesinin rengi atık, yorganı rutubetli. Varoş betimlemeye hiç uymayan iki güzel oğlan var içinde, debeleniyorlar. Kıyafetlerini çıkartmadan sevişecek kadar toylar. Zamanında geçtikleri yollarda, oyuncakları da olmuşlar başka adamların. Kötü adamların. Nasıl desem... O yatağa yakışan adamların. O tarz yataklara ait olan erkeklerin.
O veletlerden biri benim. Müstesnalığını eksikliğine borçlu olan. Diğeri de sensin. Yarım kalmışlığının sebebi mükemmeliyeti olan. Yaşlı kıt'anın iki farklı ekolünü temsilen, gülerek sevişiyorlar. Bir ayrılık sonrası kutlama seksi bu. Aradan yedi ay geçmiş, ayrı kalamamışlar da bir araya gelmişler gibi bir hava var ortada. Yapmacık geliyor onlara da. Yürümeyeceğini biliyorlar gibi. Geçen zamanla, eski ilişkileriyle dalga geçerken gözlerinde bu parlıyor. İşleri bitince, ki ıslaklığa ulaşamadan bırakacaklar, birbirlerine sarılmadan yatağın farklı uçlarında uyuyacaklar.
Sen olan yorganın altından yukarı doğru çıkıyor, başı diğeriyle aynı hizaya gelince öpüyor onu ve ''Senin sıran.,, diyor. Gülümsüyorlar.
Ben olan bu sefer iniyor rutubetin içine. Seni ağzına alıyor. Diğeri kadar başarılı değil yaptığı bu şeyde. Yukarıya çıktığında sençocuk ''Hala kötüsün bunda. Bıraktığım gibi.,, diye kısık bir kahkaha atıyor. Benvelet alınıyor şakacıktan. Devam ediyorlar.

Peki ne olsa daha iyiydi? Aksi mi? Bu işi çok iyi yapmaya başlayacak kadar kirlense o oğlan, mutlu olur muydun?
Eğer hoşuna gidecekse, artık daha iyi. Tekrar denesinler bakalım, bu sefer seni memnun edebilecek mi?

10.11.2010

Confessions Nocturnes

Yaz günleri geride kaldı. Avuçlarımda sadece ayanı beyan etme gücü var. Zaten fazlasına cesaretim de yok. Bazen o kadar eksik o denli az hissediyorum ki ayna içinde gördüğüm mevcudiyetime inanmakta zorlanıyorum. Hiçbir ruhun benim varolmamla alakalı ümidi olmasın, tutarımın duranlığından ben dahi şüphe ediyorum. Henüz kimse sanki ben orada değilmişim gibi içimden ardımı gören bakışlar taşımıyor etrafımda ama benim nazarım civarımı orada değilmişim misali süzüyor. Endişeleniyorum. Sırf kendim için - hiç olmadığım kadar bencilim -. İç sesimle baş başa kalmayı o kadar çok talep ediyor ki bilinçaltım sürekli insan içinde olmaya meylettiriyor beni. Yağmurlu havalar güzel değildir, insanlar yalan söylüyor. Oynama yetimi nasıl kaybettiysem artık, sözlerinin yumuşatılmamış eğretilikleri beni acıtıyor. Benlerimi siyah nokta sanıp sıkıyorum, sonunda ben bir kara delik olacağım. Diye korkuyorum. Fütursuzca yıkıcı olmak değil tasam. Sonunda yalnız kalırım bundan çekiniyorum. Bir başıma kalırsam kimse beni göremez, görmezlerse yok olurum. Korkum işte. Yamacımda yek adam olmazsa kendimi duymam zira ben şu sıralar hep sıfıra vuruyorum sonuçlarda. Kirpiklerimi gözlerimi beğendiğimden çok beğeniyorum. Yine de kimse onların güzel olduğunu söylemedi bugüne dek. Şüphe ediyorum. Diğerlerinin fikirlerini hiç önemsemediğimden kendimi onları baz alarak yaşatıyorum. Çocukluğumdan beri aynı rüyaları görüyorum, onları özlüyorum. Özlemlerim o kadar derin - beni keşkeli geçmiş zamanlarda yaşamaya mahkum ediyorlar -.

Sen bir mevsimdin, geride kaldın. Avuçlarımda sadece ayanı beyan etme gücü var. Artık nasıl çelişkilerle çarpılıyorsa ruhum hep sıfır ediyor sonuç. Seni özlemiyorum.

10.06.2010

Kaybedenin Vay Haline

Senin düşündüğünü ben de düşünüyor muyum? Bu mudur tam da senin özdeştirdiğin mevsim değişiminde kendimden kocaman kıyafetler giyip siyahı kırmızıya yakıştırmamın sebebi?
Üstelik kabul edilebilir bir ince düşünüm olan benim çilek kırmızımın aksine kaba hatları ile tam da senin vurdumduymazlığına yaraşır bir kan kırmızısı bu. Yıllar önce halk pazarlarının her birine düşmüş, kökeni silinmiş, içi boşalmış bir tonda.
En az siyah kadar hat kapatıcı.
Siyah, ki o da benim üzerimde bugün, bugüne dek hep ıraktı benden.
Nerede benim beyazlarım? Nerede benim saflığım?
Gördüğüm kadarıyla yegane beyazım hızla tükenen silgim, onu kullandıkça giderek daha az kalıyorum. İnsanın çocukluğundan ödün verdiğinde vücudunda hissettiği o soğuk ateşin yaşattığı güdüleri özlüyorum. Eve koşarak gidip anneme sarılmayı istetecek vicdan azabıyla bükülmemi gerektirecek bir şey yaşaamyalı çok oluyor.
Yaşadığın ve yaşamakta olduğun hiçbir şeyden pişman olmamanın bariz bir tükenmenin eseri olacağını nasıl bilebilirdim?
Bu sebeple, benim düşündüğümü sen de düşünüyor musun merak ediyorum.

Kazanan her şeyi alıyor diye sırf, vae victus.