8.28.2010

Madem Emmy Yaklaşıyor...

Sen terk ettiğinden beri
Acısını kırmaya çalışıyorum
Ne hikmetse kalıbından çok
İçimde bıraktığın tohumların
Yakıyor

Aşmak bir hayli zor çıktı
Büyük gösteri halinde yaşamak da sıkıyor
Halkalar çizip başladığım yere dönüyorum
Bi' cumartesi dışarı çıkıp seni yeni biriyle görmek
Streepleştirdiğim her şey yolunda havamı test edip
Çarpık bir gülümseme atmak istiyorum
Soğudum ve kalp hastalığına yakalandım
Senden sonra çehrem de değişti
Gelmen olmaksızın düzeleceğini de sanmıyorum, bi' yandan

Senin oyunculuğunu yılın kazananı seçtim
Ayakta da alkışladım
Belki de arkandan doya doya ağlasaydım
Hiçbir şeyim kalmazdı

Gel bir tokat aşket
Sana da iyi gelir, hem

Böylece sana rastlamak değil de
Senden kaçmak yeni gayem olur
Bi' ihtimal

8.21.2010

Isn't it ironic? Don't you think?

Ben hep büyük büyük kadınları örnek aldım kendime.Geçmişleri ayan beyan olan, onlarla, onlara yaslanıp ayakta kalan.
Sen ise küçük küçük çocukları, adamları göz önünde tuttun. Geçmişleri olamayacak kadar geçinmekten yoksun veletler misali, baba figürü arayışı içinde yediğin yemeklerle giydiğin kıyafetlerin parası ödensin istedin.
İroniktir, bu öykünmelerimize rağmen ben her seferinde ilkmiş de bir şeyler kaybediyormuşcasına acı çektim. Toy ve beceriksizdim yatakta. Beyaz nevresimlerin ilüzyonuyla sürekli çok kolay büründüm bakirlik suretine.
Sana ise, hayatının her anını kolaylaşatıran geçmişin orada yardıma koşuyordu. Ben sayamazken geçip gidenleri, sen ben yanındayken, yan bir tarafa içindeyken onlardan birine göz yaşı dökebiliyordun.
Ne çok tartıştık bunu. Olması gerekenin hangisi olduğu konusunda. Benim geçmişim olması gereken yerde, gerideydi. Seninkiler ise taşınabilir telefonunda ve bence şimdinde.
Gözlerimi köreltip gökzüyüne çevirdim, gül kurusu ayakkabılarımın altında sabit zemin aradıp durdum ki bu büyük burunluluğum oldu sonra. Herkesi muhattap almamam halkı küçümsememle bir tutuldu. Sen ise onlardan biriydin sözlerinde ve davranışlarınla. Ama düşünsene kim onları kendinden daha uzak tutuyor? Ben şüphesiz bir düzenin içinde yaşıyorum, sen her ne kadar sevdiğini söylesen de onlara katlanamıyorsun içten içe.
Böyle düşününce ikimiz de karşımızdakinin istediği olduk ve aynadaki kötü yanlarını taşıdık. Sırf bu yüzden ileride senin elinde yaşanmışlıklarını görecek insanlar ve benim unuttuklarımı merak edecekler.

Buna ne diyorsun Johnny?

8.20.2010

Birinci Yıl Yazısı

Ayağımda mavi süet ayakkabılarla bindim uçağa, nihayetinde eve vardığımda da ayağımda onlar vardı.
Eve döneli iki hafta oluyor, arada geçen zaman bu yaz tatil olarak geçen ilk süreydi. İzmir'e varır varmaz söylemeye başladığım gibi, İstanbul'u bir hayli özlemiştim.
Durup düşününce İstanbul hakkındaki hissiyatım da hayatım gibi değişmiş bir yılda.
Her ne kadar bu değişim hakkında hala düşünüyor olsam da geçirdiğim yılın çok faydalı olduğunu söylemeliyim.
Ki düşününce blogu açalı da bir yıl oluyor. Bugünlerde düşünecek çok şey var, başlasam bitmesi kim bilir ne kadar sürer?
Hala gerçekdışı geldiği oluyor geçen zamanın. Cidden, çok uzun süre geçmedi, lisede elinde yazdıklarıyla bir kaç okur bulmaya çalıştığmı çok net canlandırabiliyorum gözümde. Sonra her şey hızlandı. Mezun oldum, İstanbul'a taşındık. Bu sırada kendi blogumu açma vaktimin geldiğini fark ettim, komik ama tek başıma yapamayacağımı düşünürdüm hep. Blogla birlikte bir anda milyonlara ulaşamadım tabi ama bunu okuduğuna göre sana ulaşabilmişim demektir. Daha görülür bir hayatım oldu. Hayatımın büyük bir kısmı yazmaya ayrıldı ki zaten bu kadar kısa sürede bu denli çok yazıyı böyle yazıdm. Elimden geldiğince yaşamaya çalışıyorum bir yandan da.
Ki bu bir yakınma değil. Aksine beni her daim teşvik eden anneme müteşekkir olduğumu söylemek istiyorum ve Denizhan Baturay Çalışkan'a, Ekin Asar'a, Halil Yiğit'e ve Zeynep Tahire Özgüvenç'e karşılık beklemeden yaptıkları desteklerden ötürü teşekkür ediyorum. Benimle uğraşmak, olmak gerçekten zordur ve onlar bunu çok iyi başarıyorlar. Yeri gelmişken, özellikle blogu açtığım ilk aylardaki harcadığı efordan dolayı Oytun Tez'e de teşekkür ederim.
Geçen sezonun büyük bir bölümü yazdıklarımı daha çok insana ulaştırmaya çalışarak geçti. Bunu ne kadar başarabildim tartışılır ama geldiğim yer şu an için ben, mutlu ediyor. Benimki gibi bir hayatı sürdürürken yazacak şeylerin çok olması şüphesiz bir avantaj ama bundan sonraa, en azından bir süre, kendimi daha net anlatmaya çalışacağım. Bu yüzden fotoğrafları, dedikoduları, kısa şortları daha yakından göreceksin.
Zira bir yazar dahası bir insan olarak kendim olma konusunda en sonunda daha cürretkar ve özgür olabileceğim bir konumdayım.
Okumaya devam et.

Ve sana da teşekkürler.

Samimiyetle

8.03.2010

Soğuk Duşu Oldum Olası Sevemedim

Bunca yıl Beyaz Atlı Prens ile yan yana gelmemiş olabiliriz, birbirimize uzaktan saygılı baş hareketleriyle selam veriyoruz. Birbirimizin yolunda yürüyemeyeceğimizi bildiğimizden patikalarımız karıştırmıyoruz.

Gerçi onun terkisi boş, benim aklımda kimse yok en sonunda birbirimize kalacağız şüphesiz.

Neyse, ben diğer yandan bir sürü beyaz kare mermerle haşır neşir oldum, üzerlerinden sıcak sular aktı.

Durup düşününce gördüğüm banyoların çoğu sahipleri olan adamlardan daha sevimliydiler, adamları aramasam da banyolarına gitmeyi düşünmüyor değilim.