5.30.2010

Oscar Wilde'dan Yola Çıkarak...

''Çünkü birini etkilemek, onun ruhuna müdahale etmektir. Kendi düşüncelerini düşünemeyecek, kendi tutkularıyla yanmayacak bir hale gelir... Bir başkasının müziğinin yankısına dönüşür, onun için yazılmamış bir rol oynar.,,

Diyor Lord Henry, Dorian Gray'e. Mevzu bahis konu da iyi etkinin olmadığı, mevcut etkilerin tümünün kötü olduğu.
Peki bu doğru mu? Yanlış yönlere giden dostlarımıza doğruyu öğütleme çabamız yanlış mı aslında? Ya da yanlış sevgiliyi gösterme amacımız etik değil mi?
Yoksa bu da bir Oscar Wilde zırvası mı? Bazen diyorum ki keşke bu adam da bi' yerlerde Gay Pride'da yürüseydi, ''Eşcinseliz diye bizi eziyorlar.,, diyen tiplerden olsaydı. Hatta ona ''Küçük Oscar,, denseydi.
Ama evhamım derin, zira yakınımda olmasını istediğim... Neyse, burası çok da önemli değil, hadi birileri bana cevap versin.

5.27.2010

Bir Sensör Hikayesi

İnsanlar birbirlerine alıştıkları gibi gittikleri yerlere, yedikleri şeylere de alışırlar, bilirsiniz. Irk halinde alışmaya meyilliyiz korkarım.
Ya da alışmaya alışığız.
Şimdi dilimin ucuna gelse de, alışkanlıklarına bağlılığı yüzünden acı çeken, korkusu yüzünden aldatılmayı göz ardı edip sevgililerinden ayrılmayanlardan bahsetmeyeceğim.
Aslında, hep geldiğim kafeden bahsetmek istiyorum. Güzel bi' yer. Evime yakın. Garsonlarla da birbirimize alıştık hatta. Sürekli tek başına gelen kadın imajını oturttum kısacası. Belki de martini içen kadın diyorlardır. Ya da uzun boylu, kısa etekli ve kahverengi saçlı kadın diyorlardır.
Ya da, sadece, ''Off... Oğlum göte bak!.,, diyorlardır.
Fark etmez.
Güzel masaları var buranın ve güzel avizeleri. Ama çok fazlalar. Biraz daha az olsaydı eğer, görmemişlik havasından kurtulurdu sanırım ortam. Kırmızı ve bej başlıklı, göz yaşına benzetilmiş camdan yapılmış sarkan süsleri var avizelerin. Topuklu giydiğimde kafama değiyorlar.
Taçk, taçk, taçk...
Ayakkabılarım zeminde bu sesi çıkartıyor. Yerler parke ama altları boş galiba. Bütün kış soğuk oldu durdu, belki bundandır.
'U' şeklinde bir yer burası. Bu öyle bir 'U' ki ortasında bir bahçe var ve kenarlarda da zeminden üç basamak yukarıda duran, porte-fenêtrelerle ayrılan masalar var. Havanın güzel olduğu akşamlarda da bahçenin ortasında canlı müzik yapan bir grup oluyor. Çiftler dans ediyor, masalarda oturanlar eller havaya yapıyor vesaire vesaire.
Ben genelde izliyorum. Arada bir, tuvalete gidersem o da, ayağa kalkıyorum. Tuvalet bahçede, kışın kapısının önünde hep su birikintisi olan yer. İçerideyse ışıklar sensörlü, sifon sensörlü, sabun aparatı sensörlü, musluk sensörlü, kağıt havlu verici sensörlü...
Sevmiyorum pek bu sensör işini ya, neyse.
Grup bi değişik Latin müziği çalıyor. Konga sanırım ama emin değilim. Bari müzisyenlerin içinde yakışıklı bir adam olsaydı. Yakışıklıyı geçtim hadi, yatılabilecek bir adam...
Yok tabi.
Ama dans eden bir çift var ki, bakın bu ilginç. Normalde, bilirsiniz, toplumun geneli için eşli modern dans piste çıkıp eşinin üstüne yığılıp zombi misali sağa sola seğirtmekten ibarettir. Konga zor bi' seçim.
Durun bi' dakika...

...

Belki de bunun için bir sensör olmalıydı. Eski sevgilini göreceksin sensörü.
Şu dans eden çiftteki adam, benimdi bir zamanlar. Ah... Geçmiş zaman eki nasıl da acıtıyor insanın canını. Oysa bir hayli uzun zamandır geçmiş zamanın rivayetiyle çekimleniyoruz biz. Garip.
Belki de dans yüzündendir. Anıları canlandırmak için bazen bir katalizör gerekir, bilirsiniz. Çok iyi hatırlıyorum dans edişlerimizi. Gözlerini benden alamayaşını.
Şimdi bakmıyor bile, diğer kadına bakıyor.
Sahi, o şu ''Kadınım...,, diyen adamlardan biriydi. Ne kadar ''Kendi ayaklarımın üstünde dururum, başkasına gerek yok.,, deseniz de, dediysem de, hoşuma giderdi ziyadesiyle.
Ona da diyor mudur şimdi acaba?
Neyse, kusursuz bir adam değildi ama o da. Aynı boydaydık. Onca zaman topuklulardan uzak yaşadım. Bu kadın da mesela, babet giymiş.
Bi' de kör galiba, yeşil eteğin altına mavi babet giymezdi yoksa.
Dansları bitiyor.
Ben de kalkayım, selam verir oradan da eve giderim. Bütün gece onların kumru hallerini izleyecek değilim.
...
Orospu çocuğu! Az evvel göz göze geldik. Yani ben geldim. O ise orada değilmişim gibi boşluğu izledi.
Neyse... Taksi!

...

Tak, tak, tak...

Ermm, ne! Kim ki bu saatte? Kötü bi' şey olmasa bari.
Ne işi var bu herifin bu saatte burada?
'İyi geceler, uyandırdım değil mi?'
Eh, evet. Kötü bir şey olmamıştır umarım?, Uyandırmış mıymış, şaka falan mı yapıyor acaba?
'Yok, hayır. Bi' şey oldu ama kötü değil. Yani, bence. Umarım sen de böyle düşünürsün...,,
Nedir mevzu?
'Ben seni unutamamışım, bugün seni görünce...'
Ha, gördün yani?
'Evet. Çok güzeldin. Hala öylesin, her zamanki gibi. Seni görünce, her şey aklımda canlandı. Birlikteyken ne kadar mutlu olduğumuz, eğlendiğimiz.'
Evet, güzel günlerdi gerçekten, ama bugün de yeterince eğleniyordun bence.
'Evet, evet güzeldi. Ama seninleyken farklıydı. Ben... Sanırım bunları söylemek istedim...'
Başka bir şey ekleyecek misin?
'Yok, hayır.'
Teşekkür ederim öyleyse güzel iltifatların için. İyi geceler.

Gaarç... Pat!

Hem kısa boylu hem de kendinden bu kadar emin.
Ah... İşte sensörün bir iyi yanı. Sensörle çalışan lamba ışığı size suratına kapıyı çarptığınız sevgilinin ne kadar orada durduğunu gösteriyor.

Galiba her şey bir yana, teknolojiyi seviyorum.

Dis-lui Qu'il Est Un Imbecile, Peut-être

Dengimi gördüğümü sandığım an, o kadar mutlu oluyorum ki sanırım bilinçsizleşiyorum. O bilinç yoksunu halim de evrene ilginç bir enerji yayıyor olsa gerek başıma gelmeyen kalmıyor.

Yet, it's obvious that the philosophie of our age, isn't secret.

Bazen de dengimi görmüş gibi yapıp bir mizansen tutturuyorum. Yine garip olaylar vuku buluyor. Kainatı kandırmak kolay olsa gerek.

Belki de denklik yoktur. Müge, bana şu 'string theory' mi nedir, onu tekrar anlatsana. Belki ondan bi' şey çıkar...

5.25.2010

Can't Get You Out Of My Head... Or My Facebook

İki gündür, ya da üç... Hadi bir hafta diyelim, sebepsiz bir salaklıktan dolayı, bazılarının bunu mutluluk olarak adlandırdığını duydum, tek bir kelimenin çıktığı yok elimden.

Üstelik en yakınım kisvesinin İstanbul temsilcilerinin uyurken fotoğraflarımı çekip beni tehdit ediyor olmalarının gerçekliğiyle hayatımı idame ettiriyorum.

İlanen duyurulur, uyurken rahat davranan bir insanım. Dik oturmuyorum ve yüz kaslarım rahatlamış oluyorlar. Eğer beni uyurken görebilecek kadar şanslıysanız bunu belgelemeye çalışmak bulup da bunamaktır. Şam'da kayısı aramaktır.

Üstelik, tıpkı Baturay'ın bu gece babasına dediği gibi parasızlıkla adam terbiye edilseydi Hindistan adab-ı muaşeretin anavatanı olurdu ve İngiliz Beyefendisi tanımı yerine Afrika Beyefendisi denirdi.

Nâmüstesna Bir Veledin Hâtıratı (3)


Ça fait seulement dix sept minutes, je vous ai embrassé. Reviendrez mon amant, vous me manquez. J'espere que j'aurai millairds d'heures pour vous faire déshabiller.

Et pour continuer.

Size sarılalı sadece on altı dakika oldu. Geri dönün aşkım, sizi özledim. Keşke milyarlarca saatim olsaydı sizi soymak için.

Ve devam etmek için. 

5.20.2010

Detaylar Ki Dikkat Edilmeliydiler Belki

Kış ortasında gittiğim tüm kafelerden şal istememe sebep olacak kadar ince ve kısa giyindim. Bi' nevi kışın varlığını tanımayı reddettim. Ve ben onu yok saydıkça tüm gücüyle bastırdı kış.
Yine de birkaç karın ağrısı dışında hastalanmadım.
Ocakta İzmir'e şortla gittim, uçaktan indiğimde yağmur yağıyordu. Israr etmeselerdi üstümü değiştirmezdim, hayır.
Geçmişimden bile geçip gitmiş birileri gelir de üstümü örter diye bekledim galiba.
Garsonlara minnettarım bu yüzden. Kim demiş ki araya para girdikten sonra ilişkiler sıcaklığını kaybeder diye? Bazen gereksiz konuşuyorlar sadece.

D'autre part, les hommes qui passent ,maman, m'envoient toujours des cartes postales des Bahamas car les hommes qui passent, maman, sont musiciens, artistes de peintres ou comédiens souvent.*(1)

Hiçbiri garson değildi kısacası ve paradan gayrı bir şey bırakmadılar geriye.
Belki de diyorum, anne, sorun hiç kendimizden alt sınıftakilere şans tanımamış olmamızdır.


(1) Diğer yandan, geçip giden erkekler, annecim, bana Bahamalar'dan kart atıyorlar sürekli zira geçip giden erkekler, annecim, müzisyen, ressam ya da komedyenlerdi genelde.

*Patricia Kaas - Les Hommes Qui Passent

5.17.2010

More Than Just Great Fuck

Ben gittiğini dün sabah öğrendim.
Öyle havadan sudan bahseder gibi yaptılar bunu üstelik. O kadar rahatlardı ki böylesini Fransız Sarayı'nda bile görmemiştim.
Gerçi sen de çok umursamamışsın sanırım. Tek bir haber etmediğine gittiğine göre.
Bu sabah uyandığımda aklımda Kordon vardı. Galiba bir çekim beni yataktan kaldırıp oraya götürdü. Sonra bu mektubu yazmaya başladım, şimdi fark ediyorum ki adını bilmiyorum senin. Bunu nasıl gönderebilirim ki sana?
Buğra tanıştırırken ''Kuzenim Bi' şey Bi' şey...,, demişti senin için ama o an hiç önemli değildin, yüzüne bakmadım hatta. Sonra, ben tek başıma sahilde otururken bana bira getirip konuştuğunda da adını sormak kabalık gibi geldi.
Orada oturduğumuz süre boyunca bir erkeğe duygusal olarak bağlanmanın nasıl boktan bir iş olduğundan bahsettim ya sana, belki de gece yaşananlar ne olursa olsun haber vermeden gitmen gerektiğini düşündün. Düşündürttüm.
Oysa şimdi, benim için sadece seksten fazlasına tekabül ettiğini söylemek isterdim sana.
Neyse, en kötü ihtimalle seneye tekrar karşılaşacağız. Buğra bir yıl daha büyüdüğünde.

Melahat

Onu tanımak istiyorum. Garip olabilir ama buna ihtiyacım var. Nasıl biri olduğunu öğrenmek istiyorum. Neye nasıl tepki verir? Yolu benimle nasıl kesişti?
Onu görmek istiyorum. Hatta görmekten ziyade izlemek istiyorum. Normal olmayabilir bu istek ama merak işte.
Saçı aslında ne renk? Cildi nasıl?
Oturalım bana anlatsın istiyorum. Ona kızmadığımı o benim yerime tamamen yerleşmeden önce dillendirmek istiyorum.
Tanımak istiyorum, hayal olmaktan çıkarsa daha iyi olacakmış gibi geliyor her şey. Sanki her şey iyi olabilirmiş gibi tekrar.
Kaç yaşında?
Nasıl bir odada sevişiyorsunuz? Yatak büyük mü acaba?
Ona aşktan bahsederken, biliyorum bahsediyorsundur, evli olduğunu bilmesine rağmen inanıyor mu acaba sana?

Beni tanımak istemiyor mu? ''Çocuklarımın annesi'' tanımı yetmiş mi ona?

5.12.2010

Kaybedilmiş Davayı Gördüğümde Tanırım

Gecenin bi' körü, uyuyamıyorum. Karşımda bir ayna var ve ben kendimden öte seni görüyorum. Her ayna sırlanmış bir kapıdır, ne zaman nereye açılır bilinmez dediklerinde inanmalıydım belki de.
Bu gece sana çıplaklığımla seslenmek istedim galiba. Ergenliğimi de böyle dindirirdim ben. Tişörtüm ve iç çamaşırım ayaklarımın dibinde duruyorlar.
Omuzlarım ne kadar güzel...
Beyaz ışık altında bile güzel gözüküyorum. Hiç iz yok önceki aşıklardan ya da önceki pişmanlıklardan. Tanrıya şükür pişman olduğum aşığım da yok geçmişimde.
Her zamanki kadar safım. Toujours pur.
Bekaretimi kaybedişim işlemle sabit değilmiş, yolda bir yerde düşürmüşüm gibi.
Oysa düşüncelerim bile bakir değil artık. En iyi sen biliyorsun bunu, ben kötü biriyim. Hafızam ve duygularım tecavüz misali işgal altındalar.
Sex is an illusion. Bazen güzel bir illüzyondur. Bu da senin güzelliğin, diyip geçiştiriyorum.
Sonra sık sık aklımı ziyaret eden düşüncenin ışıkları yanıveriyor birden. Neden cazip geliyorum cezbolanlara? Benim suçum değildi, pervane misali yandıysa kanatları. Benimki bir oyundu sonuçta, böyle doğdumsa eğer.
Kabullenemediğim, eli senin kazanman da olabilir pek tabi.
Aşıkların ortasında yetiştikten sonra aşkın tarafından alt edildim galiba. Gerçi durdurabilecek olsam da durdurmazdım bunu, şikayet etmiyorum.
Şimdi, olur da bunu okursan, çıplaklığımı kağıt üzerinde görürsen bir de bu yenilmişliğim seni yermesin kağıt üzerinde benim için hiçbir iyi yanı olmayan. Bütün sorumluluk benimdi.
Derin esmerliğe mahkum yaşayacak olsa da hayatı, derini karanlık olan benim.
Pir-ü pak ol sen diye buyuruyorum sana şimdi. Çünkü ben ben olmanın sorumluluğunu sırtlanabilir ve aynamla mutlu mesut yaşayabilirim.
Sen bunu yapamazsın.
Daha.
Zira ben geçmişimin hiçbir yanından pişman değilken senin geçmişinde varım.
Bu dediğimin aynını diyebilir misin?

Samimiyetle

5.07.2010

Teşekkür Ederim Hiçbir Şey İçin

Bilirsin ne olduğunu
Baya baya kof
Çok çok sen
Benden çok olduğu bariz
Lakin artık vaktidir demenin
Teşekkür ederim hiçbir şey için
Benim adıma yaptığın
Başka ne denebilir bilmiyorum
Aslında, bilmiyordum

Her gün evdeydim
Telefonun yanı başında
Sen ararsın belki diye
Eğlenmeye çalışmam gerekiyormuş
Senin çağrın için

Orada, incinmiştim
Emirlerine amadeydim
Adanmış bir arkadaş
Ama senin rol keseceğini hissettim
Bir, iki, üç...
Otuz
Dakika

Numaralarla aram iyi değildir
Ne sayılanlarla ne de yapılanlarla
Belki övdüm seni biraz
Diğer yandan senin öpüşün barizdi
Hiçbir şey ifade etmeyen

Eh oğlum, teşekkür ederim hiçbir şey için

Merci Pour Rien

Tu sais qu'est-ce que c'est
Très très creux
Plus plus toi
Eventuellement plus que moi
Mais maintenant c'est l'heure de dire
Merci pour rien
Rien que tu as fait pour moi
Je ne sais plus quoi est possible à dire
Je ne savais plus, c'est verité

J'étais chez moi, pendant tous les jours
Juste à côté de la téléphone
À cause de la possibilité d'être téléphoné par toi
Il fallait que j'aurais essayé d'avoir rigolade
Pour avoir ton appel

Là-bas, j'étais blessé
J'étais à tes ordres
Un ami devoué
Mais j'ai senti, tu jouerais ton rôle
Un, deux, trois...
Trente
Minutes

Je ne suis pas bien avec des numeros
Ni lesquelles on compte ni lesquelles on fait
Je t'ai flatté un peu, peut-être
Ton bissous était evident, d'autre part
Qui vaut rien

Ô mon gars, merci pour rien

Déplacement Sprituel

Quand tu decide d'où irais-tu, dis-moi.(1)

Bu bir ilk olsa da benim için, seni gitmene izin verecek kadar seviyorum Mösyö Doe. Aklın burada değil belli. Onu bulmaya gitmek isteyeceğin aşikar. Biz buna büyümek diyoruz zaten.

Quand tu decide d'où irais-tu, dis moi.(1)

Tepkimden çekinme. Sana söylemiştim, demeyeceğim. Ama biliyorsun, herkes yalnız uyur demiştim bir keresinde. İşte, herkes olmak sıkıyor canımı. Seninle birlikte bile. Ve belki de birlikte uyuyabilmemiz için gitmen gerekiyordur. Bu yüzden gitmen gerektiğinde çekinme. Yatağımızdan çıktıktan sonra, belki geriye dönmezsin. Bilmiyorum mu sence bunu?

Quand tu decide d'où irais-tu, ne me le demandes pas. (2)

Belki o zaman bencil olurum. Gözüm korkar. Sen seninkileri karart ya da kapa. Çünkü birisine 'hayatım' diyebilmek için hakkını vererek, önce hayatın olmalı yaşanmış. Oysa, ne kadar yazmış olsan da senin benden çok boş sayfan var önünde. Doldur onları.

Quand tu y arriveras, si là-bas sera bien pour toi, je le sentirais.(3)

Yine de orası
Senin için olmayacak
Son durak yine de sana
Katılacağım orada.

Zira aslına bakarsan, kör oldukları bir kadın tarafından doğrulanan yıldızlar ne derse desin, yollarımız daha pek çok kez kesişecek.

Et moi, je rendrai grand dès que tu seras absent Johnny. Tu me rendras mature en faisant rien du tout.(4)

Nereye gitmen gerektiğini anladığındaysa, beni de çağır.




(1)Nereye gideceğine karar verdiğinde, bana söyle.
(2)Nereye gideceğine karar verdiğinde, bana sorma.
(3)Oraya varacaksın ve eğer orası senin için iyi olursa, hissedeceğim.
(4)Ve ben sen yok olduğun sürece büyüyeceğim Johnny. Beni hiçbir şey yapmayarak olgunlaştıracaksın.

Nâmüstesna Bir Veledin Hâtıratı (2)


Dün seni gördüm, korkarım yanındaki de yeni sevgilindi. Benim yanımda da o kadar çirkin, o kadar eğreti mi duruyordun diye merak ettim zaten kafamı da o yüzden çevirdim. Görüntünüze o kadar güldüm ki gözlerim doldu. Öyle görmeni istemedim.


Neme lazım bi' de yanlış anlarsın...

5.05.2010

05.05.10 - Aujourd'hui

Aujourd'hui, je pensais qu'on a deux types d'amis. L'un pour plusieurs accordes et l'autre pour petit boulot. Et parfois, afin qu'un petit boulot devienne un accorde important, vous devez subir beaucoup des tribulations.

05.05.10 - Bugün

Bugün, düşünmeden edemedim. Hukukları eskiye dayanan insanlar vardır bir de mevsimlik olanlar. Ve bazen siz bir mevsimi bir asra dönüştürmek için uzun süren mahkemelere maruz kalmak zorundasınızdır. 

5.03.2010

İlan

Bir arkadaşım piyano dersleri vermeye karar verdi.
Oldukça uzun süredir piyano çalıyor, konservatuvara hazırlanıyordu fakat fazla yoğun olduğundan vazgeçti.

İlgilenen varsa benimle veya doğrudan kendisiyle iletişime geçebilir:






5.02.2010

Yeri Gelmişken Söyleyeyim...

Hayat yarım saat içinde değişebiliyormuş gerçekten. Tek sorun on yedi saat içinde birden çok yarım saat olmasıydı korkarım.