Sabahın bi' köründe banyoya girdiğinizde klozetinizin hemen yanında bir karafatma olduğunu fark edip hemen geriye doğru attığınız adımlarla banyo kapısının eşiğine - güvenli bölge - dönerseniz sakın yeteri kadar yoğun bakarsanız karafatma ölür ya da yok olur diye ummayın.
O salak şeyler nükleer bombalardan bile sağ kurtuluyorlar!
Üstelik iğrenç yaratık varlığımı sezip öylece bekledi bi' süre, sonra da klozetin arkasına doğru gitti. Hayır ben o klozete oturuyorum! Anneme bağırmak istedim ama evimizin erkek kadrosunun en kıdemli üyesi olmam beni evin erkeği yaptığından gururuma yediremedim. Berkcan da arkadaşında kalıyor bu gece, ona seslenirdim mesela evde olsa.
Ne iğrenç yahu! Kollarım kabardı, kaşınmaya başladım. Hep böyle oluyor. Hiç hoş değil hiç hoş değil. Gitti gönül rahatlığıyla dergi ve kitap okuduğum uzun tuvalet seansları. Ki evet bu edebi kimliğimin sonuna geldiğimin de kanıtı. İnsan başka nerede kitap okur ki?
Hadi biri çıkıp gelsin de öldürsün o yaratığı. Lütfen lan.
Valide etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Valide etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
4.10.2010
9.09.2009
09.09.09 - Buca Anadolu Lisesi
Evet evet yazamadım biliyorum. Pardonlar pardonu.
Çok bir olay olmadı zira. Bi' tek paso yağmur yağıyor ve ben de yarın ki sınava çalışıyorum.
Gerçi iki geceliğine konut değiştirip Esra Ablamda kaldım. Koltukları enfesti.
Alacakaranlık'ı izledim en nihayetinde.
Berkcan beni özlemiş olmalı ki ilk kez bana mesaj attı. Şu tarz bi' yazınla; 'Nbr uniwersiteli?'. Büyüyecek diye umuyoruz ya... Bakalım.
Berkcan beni özlemiş olmalı ki ilk kez bana mesaj attı. Şu tarz bi' yazınla; 'Nbr uniwersiteli?'. Büyüyecek diye umuyoruz ya... Bakalım.
Kadıköy ve Moda arasında kalan yer(e ne deniyor acaba) enfes. Sahaflar, kiliseler... Bi' ara fotoğraf makinası edinip çekeceğim hepsini.
Annemi özledim! Mutfakta mantar pişiyor... Bittersweet bir durum.
Bittersweet demişken Whitney yeni albüm çıkartmış, bakalım bakalım...
Beyoncé'nin Halo'su cidden iyi şarkı, anca dinleyince...
Günlük hayatım tıkırında kısacası. (Tıkırında?)
Ama...
Geçen gün, gazeteleri bu kadar sıkı takip etmiyorum ya Rab, Serdar Yay'ın Çocukların Açılımı adlı yazısını okudum.
'Bir bu eksikti...' dedim.
İsteğiniz doğrultusunda aşağıdaki adresten okuyabileceğiniz bahsi geçen yazı bana bir kısmıyla lise meclis oluşumunu dahası liseli gençlerin siyasi gruplara ayrılmalarını düşündürdü.
Serdar Yay yazısında şöyle demektedir:
Yani lise öğrencileri bu tarz devlet konuları hakkında, ki evet bunun adı siyasettir, dile getirecek fikirleri olmayan apolitik kişilerdir. Herhangi bir siyasi oluşum ya da düşüncenin taraftarı olmaları mümkün olmadığı gibi devlet kurallarına göre yasaktır.
Yani lise öğrencileri bu tarz devlet konuları hakkında, ki evet bunun adı siyasettir, dile getirecek fikirleri olmayan apolitik kişilerdir. Herhangi bir siyasi oluşum ya da düşüncenin taraftarı olmaları mümkün olmadığı gibi devlet kurallarına göre yasaktır.
Peki.
Biz lisede ne ile uğraşıyorduk? Her meclis seçiminde sağ tarafa yakın öğrenciler bir şekilde başkan çıkarken yazarımızın bir kez bile 'Lise öğrencileri siyaset hakkında belirtecek fikri olmayandır, bu gruplaşma yanlıştır.' dediğini hatırlamıyorum. Aksine kendisinin bu sistemin dahilinde olduğunu hatırlıyorum.
Ve yine aynı sağ görüşlü öğrencilerin pek çok yerde nasıl kollanıp gözetildiğini de hatırlıyorum. Pek çok örnekle hem de.
Bu yüzdendir ki bu yazarımızın 'Çektar Öğmen' adlı kişinin düşüncelerini 'hoşgörü' gibi bir erdemle kabullenmesini, aslında kabullenip kabullenmemesinin kimsenin umrunda olmadığını, kendisinin de herkes gibi biri olduğunu ve hoşgörmek gibi bir ebilirliği olmadığını, insanların istediği herkesi kahraman/önder seçebileceğini anlamamasını doğal karşılıyorum.
Anlayamadığım tek şey; bu kadar istek ve şevkle yazan birinin ( iyi ya da kötü öyle yazıyor ) yazdıklarını bir kez göz okumasına tutmaması ya da Türkçe Gramer konusunda bir parmak yol alamaması.
Edebiyat ve Dil ve Anlatım derslerine kim girdi merak ediyorum.
Hülasa, an itibariyle Avrupa Yakası diye bir yer olmadığından, Yunanistan'a kadar her yerin deniz olduğundan korkmaktayım.
Yemek yiyeceğim üstelik, acıktım.
Hülasa, an itibariyle Avrupa Yakası diye bir yer olmadığından, Yunanistan'a kadar her yerin deniz olduğundan korkmaktayım.
Yemek yiyeceğim üstelik, acıktım.
Etiketler:
Alacakaranlık,
Avrupa Yakası,
Berkcan,
Buca Anadolu Lisesi,
Ebru,
Esra,
Kadıköy,
Kilise,
Moda,
Oytun,
Sağ,
Sahaf,
Serdar Yay,
Stamboul,
Türkçe,
Valide,
Yunanistan
9.02.2009
02.09.09 - Kilo Verdim!
İstanbul, İstanbul, İstanbul...
Burada yağmur yağıyor! Hem de eylülde!
Evet, bir İzmir'li olarak bu yadırgama/kötüleme dolu cümleleri daha uzun uzun ( yetmişbeş seksen yıl) usanmadan kuracağım.
Tabi hepsi bu metinde olmayacağından şimdi başka cümleler kurma zamanı diyebiliriz.
Destination değil de journey olan yolculuğum 31.08.09 akşamı Metro adlı seyahat şirketinin saat 23.00te hareket eden çift katlı otobüsüne binmemle başladı. Validem ve Oytun da yanımdaydılar.
Ortalarında masa olan dörtlü koltuk öbeklerinden birinin üç koltuğunu istemiş olsak da annem ve biz farklı öbeklere oturtulduk ve dahası, oturma düzenimizin aldığı en son şeklin bilet kesim numaralarıyla alakası yoktu.
Kör topal bir yolculuktu. Zaten havalandırma sistemi de üst kattakiler aşağıya üflüyormuş da o hava oradan geliyormuş gibicesine çalışıyordu.
Susurluk'ta soğuk sandviç aldık ve bayat çıktı.
Ha bu arada, benimle aynı bölümü kazanmış ve öncesinde de bir dönem lisede aynı okulda okuduğum bir arkadaşım da bizimle aynı otobüsteydi. Üst katta oturuyordu ve anlattığına göre üst katın çilesi daha da büyükmüş.
Sabah şaşırtıcı bir şekilde sağsalim İstanbul'a ulaştığımızda her şeyin daha yeni başladığını, o günün kabuslar kabusu bir gün olacağını ne körpe bedenim ne de körpe aklım asla tasavvur etmemişlerdi.
Bizi ağırlayacak olan kuzenim - annemin kuzeni daha doğrusu - Ebru Abla'mın evine girip bir kaç dakika eşya yerleşimi yaptıktan sonra kapıdan çıktık ve o kapıdan içeriye tekrar girdiğimizde saat dörtbilmemkaç idi ve ben İstanbul'dan hali hazırda sıkılmıştım.
O günün akşamı, Oytun'u yanına alan - Oytun'un yurdu ayın beşinde açılacakmış, tabi bizim bundan haberimiz yoktu - arkadaşı Deniz'in evine gittim. Çok sevimli bir kız olmasının yanı sıra - Derya, okuyorsan eğer bana seni hatırlattı hep =( - evinde hayatımda gördüğüm en sevimli köpek vardı. O kadar ki, ilk defa köpek sevdim.
Ben kedi insanıyımdır.
Sonracığıma, dün, Loren ve onun pek cici arkadaşı Melisa'yla buluştuk BenDeniz ve Oytun. Melisa oruçlu olmasına rağmen bizim tüm tüketim çılgınlığımıza katlandığı için muhtemelen bir ömr-ü hayatı boyunca oruç tutmaktan muaf tutulurdu ama Tanrı ve sistemi pek adil değil malumunuz.
İşte bugün de Deniz'in evinden Ebru Abla'mın evine dönüş hattı üzerinde Haydarpaşa'da durmuş olan vapurun Kadıköy'e doğru tekrar hareket etmesini bekliyorum. Şenel ve Ayşegül Ablaların tanıdıklarından oluşan bir öğrenci evine bakacağız sanırım. Zira yurdum, Avcılar diye bir yerde ve İzmir mesafeleriyle anlatırsak eğer;
Okul - Yurt ( Beyazıt - Avcılar ) = Ev - Buca Anadolu
Okul - Kadıköy = İzmir - Bergama x 2
Biraz daha mesafeyi göze alırsam her gün uçakla İzmir'e dönüp yatağımda uyuyabilirim.
Az önce ( tabi siz bilmiyorsunuz ben yazıyı yarım bırakıp vapurdan indim eve geldim duş aldım ohoo... ) baktım yetmiş kiloyum. Geçen hafta bundan bi' iki daha fazlaydım.
İstanbul'un bu yanını sevebilirim bu düzenle kilo verirsem.
Not: Günün akışı dahilinde kısamesaj yoluyla İzmir'de olup olmadığımı sorup İzmir'de olmadığımı hatırlatan Zeynep ve Gökhan'a da sevgilerden bir demet. Değilim efendim İzmir'de ne yazık ki. Bayramda artık.
=(
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)