5.08.2011

Nurten

    ''Pek çok farklı türde kadın var, Augustine. Ayrıca farklı zamanlar farklı kuşaklar da var... Baban... Baban bana tüm sorunlardan ırak bir hayat vaad ediyordu. Tüm ihtiyaçlarım karşılanıyordu, tüm kaprislerim... Daha kariyerinin başındaydı. Ama senin hayal dahi edemeyeceğin bir servet kazanacak gibi duruyordu. Çok yakışıklıydı, bana her zaman nezaket ve saygıyla yaklaştı. Ama ben ona karşı bir şey hissedemiyordum.''

                                        Mammy, 8 Femmes

    'Mutlu aşk yoktur.
    Aşkla alakası olmasa da mutlu evlilik de yoktur., diye düşünüyordu elinde eski bir şiir kitabıyla, sırtı tuvalet aynasına dönük oturan kadın.
    İroniktir, önünde duran pencere sevgi yoluna açılıyordu. Sevginin aşk ya da evlilikle alakası olduğundan değil tabi, genel kanı üzerinden bakıldığında ironik oluyordu kadının durumu.
    Çünkü yaşı düşünüldüğünde önünde sadece sevgi vardı. Oğlunun ve iki torununun şartlandırılmış sevgisi ve gelinin yapay sevgisi, komşusunun karısını kaybettiği günden bu yana artan, kaldırma kuvvetinden yoksun sevgisi ve kendisinin son zamanlarda herkese karşı hissettiği gereksiz yoğunluktaki sevgi.
    Her an ağlamaya hazır yaş taşıyan yaşlı bir sevgi.
    Halbuki gençken ne o yağmur misali yağmaya bu kadar doluydu ne de göğün yaşları üzerine düşerken hayat çok leziz olurdu.
    Ve o kadın, yüzünde herkesin sevimli bir teyze gördüğü kadın kendisini hırkasıyla ve saç filesiyle görmekten o kadar korkuyordu ki yapabildikçe aynaya omzunun üzerinden bakıyordu.
    Arkasına bakarken sihr-i ayna çözülüyor, kendini dün, gençken görüyordu o da. Zamanın nasıl hızla aktığını görüyordu.
    Neler yapmayı planlayıp neler yapmadığını izliyordu. O yaşarken değişen çağları değişen tarzları ve değişen kadınları görüyordu.
    Annesi ve babası kuzen çocuklarıydı. Bu yüzden kocasını evlenmeden önce tanımış olması arkadaşları tarafından hep kıskanılırdı. İkisinin de ailelerinden kalan miraslar sayesinde sorunsuz bir hayat yaşamışlardı.
    Annesi babasına aşık mıydı, hiç merak etmemişti.
    Evlenme vakti geldiğinde o dönemdeki pek çok kız gibi kocasıyla bir dönem nişanlı kalmış sonrasında evlenmişti. Fikri alınmazdı kızların ama kocalarını tanırlardı.
    Kendi zamanı geldiğinde de aşkın ne olduğunu sorgulamadı.
    Kocası başarılıydı işinde. Daha yolun başındaydı ama geleceği parlaktı. Kendi ne kadar çocuksa o da o kadar çocuktu.
    Ve sadıktı. O günlerde de bu kumaştan erkek bulmak zordu. Daha doğrusu, öyle erkeğe denk düşmek zordu.
    Hemen hemen her isteği yerine getiriliyor, tüm nazları hoşlukla karşılanıyordu.
    Kız kardeşi ve kocasını görene dek hiçbir sorunu yoktu. Onların arasında farklı bir şey vardı. Aşk ilk defa o zaman gözlerinin önüne geldi.
    Ve kesinlikle onun evinde yoktu.
    O bir kadın olarak görevini yerine getiriyordu, kocası da kendi payına düşeni yapıyordu ama zaten cinsel tatmin olmadığından bir de şevhetsiz yapılan yatak muhabbeti insanoğlunun devamı için yapılan çalışmadan ibaretti.
    Bu yüzden tatmin dolu kahkahalar atamasa da tevazu ile gülümsemeyi öğrendi. Kocası öldüğünde hala artmakta olan güzelliği insanlara hemen evleneceğini düşündürdü ama bunun yerine kendini kendisine saklamayı seçti.
    O zamanlar aynayla korkusuzca yüzleşebilirdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder