10.18.2009

18.10.09 - Küçük Kız ve Arkadaşı - Masal

Kimse bana masal yazmadı. Ben de kendim yazdım.

Bir varmış... Hep varmış...

Küçük bir Kız, elinde biberonu poposunda beziyle düşe kalka yuvarlana bir Arkadaş'ının evine varmış.
Arkadaş'ın evinin kapısı meşedenmiş. Balkonu da meşenin dallarındaymış. Kapısının kolu da tokmağı da meşe palamudundanmış.
Ağacın gövdesinde mutfak ve oturma odası, en tepesinde yağmurlu günlerde kullanılan duş köklerindeyse tuvalet varmış. Ama Arkadaş da henüz bezlendiğinden tuvaleti kullanan olmamış hiç.
Küçük Kız kapıyı çalar çalmaz açılıvermiş kapı çünkü Arkadaş'ı onu bekliyormuş. Birbirlerine sarılmışlar sıkı sıkı. Küçük Kız esmer Arkadaş'ı beyaz tenli olduğundan yeşil ve kahverenginin içinde renkleri çok güzel bir farklılık yaratmış.
Bu ikisi çok uzun süredir, doğduklarından beri, dostmuşlar. Fakat bi' süredir görüşemiyorlarmış. Birbirlerinden uzakta, sürekli 'Ah keşke şimdi burada, yanımda olsa...' diye hayıflana hayıflana tekrar buluşacakları anı beklemişler.
Küçük Kız'ın Dünyalarına geri döndüğü haberini aldığında Arkadaş hemen hazırlanmaya başlamış. Çünkü Küçük Kız'ın ilk iş ona koşacağını biliyormuş. Hakkı da varmış zira haberi aldıktan birkaç saat sonra, şimdi, Küçük Kız gelip kapıyı çalıvermiş.
''Kocaman olmuşsun...'' demiş Arkadaş ''Biberona alışmışsın yokken...''
Hoşbeş edecekler sanıyormuş. Sonra görmüş. Küçük Kız'ın hoştlanacak dertleri varmış yüzünde. Kız daha ağzını açmadan Arkadaş'ı onun gözlerinde hatırından geçen anıları görmeye başlamış.
O gözlerde Küçük Kız olmayan, ondan daha zayıf iki tane birbirinin eşi cılız mı cılız kız çocuğu varmış. Yemek yememenin verdiği keyifsizlikten olsa gerek yüzleri sirke satıyormuş. Mutsuz mutsuz bakıyorlarmış etraflarına. Kendi mutsuzluklarını başkalarına da paylaştırmak istercesine.
Tavşankızlar'mış bunlar. Sürekli Tazı'nın nefesini enselerinde hissettiklerinden bu korkuya delicesine bağlanmışlar tâ ezelden. Korku ezeli olunca da korumaları gereken buymuşcasına hayatlarını buna kilitlemişler.
Birisi çıkıp da ''Güvendesiniz bak. Kocaman oldunuz artık. Tazı'dan da kaçabiliyorsunuz. Korkmayın. '' dediğinde deliye dönüyorlarmış. Bu lafları eden kişi onları asla anlayamayacak kadar basit birisi oluyormuş birden.
Zaten, onları onlardan başka anlayan da onaran da yokmuş.
Küçük Kız bu hallerini görüp onlara yardım etmek istemiş. Hep yaptığı gibi hoplaya zıplaya yanlarına yaklaşmış. Bu sırada hem bezden hem de galon galon içtiği sütten dolayı küçük bir koltuğa hali hazırda kabartılmış minder olarak konulabilecek olan poposu bir o yana bir bu yana sallanıyormuş.
Tavşankızlar'ın popoya yönelttikleri o küçümseyen bakışları Küçük Kız'ın gözlerinden bile çok rahatça seçebilmiş Arkadaş'ı.
Küçük Kız seçmekten öte bunu içinde hissetmiş tabi. Basitçe mutlu olmak, bunu dilemek, birden suç oluvermiş.
Gözlerindeki mutluluğa zeval gelmesin diye Küçük Kız kapatıvermiş onları ve vazgeçmiş Tavşankızlar'ı mutlu etmekten.
Dişe diş kana kanmış madem.
Üstelik diş konusunda şanslı olsalar da Tavşankızlar kan konusunda Küçük Kız'la aşık atamazlarmış. Zirâ o zavallım ileride kandan kanamaktan kanmaktan çok çekeceğinden o yıllarda Ya Rabbi tarafından korunuyormuş.
Bundan aldığı güçle tam o içi kurumuş kız kardeşlerin önlerinden geçerken açmış gözlerini ve gülerek ''Beğentiniz mi tötümü?'' demiş.
Yine de masumiyetine atılan bu ilk iz kalmış Küçük Kız'ın gözlerinde. Artık biraz daha az safmış.
Biraz daha hızlı büyüyormuş.
İnsanların ve doğanın 'Tek Tip Prototip' yaşam tarzını kabullenmesini o yaşta da bu yaşta da hiç ama hiç, bir gıdım bile, mantıklı bulmamış.
Arkadaş'ına da buldurmamış.
Onlar bunları konuşurken güneş batmış ve ay doğmuş.
Orman da bile o saatlerde Çocukuşlar'ın sesleri kesilir Baykuşlar'ın sesleri başlarmış, 'Bir Demet Tiyatro'dan sonra başlayan 'Parliament Pazar Gecesi Sineması'nın müziğiyle birlikte...
Ama Küçük Kız ve Arkadaş'ı uyumamışlar o gece. Anne ve babaları büyükişleri yapmakla mı meşgullermiş? Hayır... Onlar o zamandan anne ve babalarının sorumluluklarını taşıyorlarmış. Anne ve babaları yatarmış pazar geceleri erkenden. Hayata uyanacaklar diye.
Farklıymışlar işte. Hem kendi farklılıklarını hem de başkalarının farklılıklarını sevmişler. Aynılıklarla sadece aynada iyi geçinmişler hatta.
Zaman zaman ayrı da düşmüşler ama onların keman yayları gergin olduğundan hiç acıtmamış bu gerilme canlarını.
Zaten, ne zaman gökyüzüne baksalar, hep o kadar çocuk o gece kadar soğukta ve o denli ebeveyn hissetmişler kendilerini.

1 yorum:

  1. ah benim doğuştan dostum, bitanem.
    arkadaş'ım.
    biz başkalarının bizim için yapmadıkları her şeyi, hiç üşenmeden, çekinmeden, sonunu da hiç mi hiç düşünmeden hep yaptık ya zaten.
    masal mı yazamayacak mışız?
    pek şahane, ellerine sağlık.
    çocuk kalmak öyle güzel ki. çocuk kelimesine komplekslileri gördükten sonra hele. 'çocuk'un gücünü bilmeyenleri ve onlara öğüt vermeye yeltenenleri tanıdıktan sonra hele.
    bu masalı da işte senin gibi, büyüdükçe hayalleri küçülmeyen biri yazabilirdi.
    seni seviyorum.

    YanıtlaSil