12.09.2014

Kişisel Tasarruf

Yataktayken attığın çığlıkların tümünden daha çok acı verir atmak için yataktan çıkman gereken çığlık. Yapmadığın şeyler için duyduğun pişmanlığın yaptıkların için hissettiğinden daha fazla olacağı yalanı da geçip gitti hayatından çoktan. Bunu bile öğrendiğine pişmansın üstelik. Gördüklerinin, tattıklarının ve -üzgünüm- yattıklarının hepsi, bunca yıl tecrübe olduğuna inandıklarını tanımış, öğrenmiş ve -üzgünüm- düzmüş olman hata geliyor. Hem kulağına hem de geri kalan tüm duyularına. Dokunmamış oldukların, uzakta durmayı tercih ettiklerin biraz daha saf, biraz daha pişmanlığın tam tersi neyse, o gibi. İçinde bir şeyler daha el verse "Hepsini ben kirlettim" diyeceksin sanki.
Tüketmişlik ya da bir adım sonrasında gelen bitirmişliğe dahil etmediklerin iyi ki senden koruyabilmişler kendilerini. Öyle bir an geldi geçti ki dokunmamışlığını en büyük erdem kabul eden kişinin hakkını teslim etmen gerekti. Dün gibi, en çok bir hafta önce. Oysa bu lafı diline pelesenk edip, arkadaşlarınla kahkahalar ata ata gülmüşlüğün var.
Ne kızgınlığın bugün artık burada olmayanların yokluğuna kızdığından ne de özlemin kimi zaman dilimlerinde özel olan insanlara duyduğun özlemden. Açık olman gerekirse -kim dinliyor seni sevgili palyaço, bilmiyorum ciddi konuşmaya başladığında- en son sana bir şeyler hissettiren kişi beş yıl geçmişte ve fersah fersah uzaklarda bugün. Zaten.
Ara ara gündeliğinin akışını bölüp ona beslediğin hassasiyetten tamamen kurtuldun mu diye bakıyorsun ya; ona bile romantik ağırlıklı kurgu yükleyemiyor olmak canını sıkmıyor mu?
Sıkıyor olmalı zira ara ara hassasiyet sorgunun akışını bölüp gündeliğine zaman ayırmak zorunda kalacak kadar şaşırtıyor seni mevzunun bitmişliği. Dozun, yok.
Ayrılığını bile bıktıracak denli uzun, canlı ve öz veriyle yaşarsan en çok acıtanın da bıraktığı ize baktığında sıkıntından uzaklaşamıyorsun.
Aynı yerde kalmalara bayıldığını fark ettiğinden beri mi böylesin acaba? Gidenlerin, yolladıklarını demiyorum ya da seni kovanları ama gidenlerin kimine yol arkadaşı olabilirdin. Sen hareket etmediğinden belki de o kadar uzaktalar şu an. Çünkü çabalamaya hiç ihtiyaç duymadın. Üşendiğinden değil, gerek görmedin sadece. "En büyük iki yüzlülüğüm de bu..." diyorsun ya bana şu an, "Romantik bağlarla kurulmuş bir ortaklığa ihtiyacım yok" dediğin için hep; yalan söylüyorsun. En büyük iki yüzlülüğün, bu dediğini iki yüzlülük gibi gösterme çaban. Şakalarına gülünen, sigara çatlağı sesiyle konuşan çocuk olmak istiyorsun sadece.
Belirlediğin şanslı azınlık dışında kimsenin daha fazlasını bilmesine gerek yok. Elinden gelse insan olduğunu, herkesin ihtiyaçlarından bağımsız olduğunu gizlemek için su bile içmeyeceksin. Şahsi gelenekselciliğin artık öyle bir noktadaki; kaç kişiye başladığın küçük koya geri dönmek istediğini söyledin bu ay? Türünün öngörü ortalamasının sınırlarında geziniyormuşsun da, denesen bile başaramayacağını bildiğinden savaştan çekiliyormuşsun gibi yapacaksın. "Kaybettim, olmadı" demek zorunda kalmadan ve detaycı birkaç gözün bu ayrıntıyı fark etmesini deliler gibi umarak kendi köşene çekilmek istiyor bir yanın. Senin dahilinde bile aşırı gelenekselcilik azıtmış gericiliği yanında getiriyor.
Geçip ayrılanların yanında durmanın yetmediğine karar vermenin üstünden çok geçti. Şimdi şimdi dilinde geriye gitme dilekleri. Nasılsa gününün bireyci toplumu böyle kararları desteklemeye hazır; karşı çıkacak hadsizlere de kişisel tasarrufunu savunmaya sen hazırsın.
Çığlıklarını bugün yatakta atamıyorsan, yarın sadece yataktan çıkman yetecek mi peki? Çığlık atman yetecek mi? Kendine yetebilecek misin?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder