2.14.2012

İç Sorgulamalar

En azından içimde hala hissettiğim asil değerler var.
Bugünlerde, kendi asaletimi sorgularken çokça, sığınabildiğim tek pozitif liman bu. Çünkü elimde kalan, beni asil gösteren tek olgu yalnız oluşum. Ki onun da ne kadar tercihim ne kadar zorunluluğum olduğu konusunda tartışmaya girmeye korkuyorum.
Yine de, galiba beni bırakıp gittiği için Johnie'ye çok derin bir teşekkür borcum var. O yapmasaydı ben yapamazdım, biliyorum. Benim aşk dediğim, bilimsel açıklaması serotonin eksikliği olan duygusal durum izin vermeyecekti bana. Mutsuz ama soğuk, yine de sadık bir istikrarla onun yanında kalır; beni aldatması dahil, yapabileceği, özgür iradesi dahilindeki canımı acıtacak her şeye rağmen ilişki dediğimiz medeni durumu sürdürürdüm.
Bu da, şüphesiz beni tüketirdi. Daha evvel yazmadıysam bile dile getirdiğimden eminim; Johnie beni terk ederken bile benim iyiliğimi düşünecek kadar centilmendi. Galiba.
Onsuz olmanın da beni tükettiği oldu elbette.Ama en azından bir otel odasında son bulmama sebep verecek bir birlikteliği yürütmedi benimle. Whitney Houston'ın şanssızlığı belki de Bobby Brown'ın bu kadar düşünceli olmayışıydı. Kendinden harcadığını bilmesine rağmen Houston doğru bildiğini yapıp, elinden geldiği sürece ilişkisine devam etti. Şimdi, kuşkusuz, hiç kimsenin elinden huzurlu bir uyku dilemekten fazlası gelmiyor.
Kendi evi bile olmayan, gecelik kirası ödenen bir odada hem de yalnız, bir erkek tarafından destek kolonları güçsüzleştiği için ölen biri ne kadar huzurlu uyuyabilirse tabi. Sadece erkek demek seksist oluyor, başka bir insan asıl mevzu.
Acaba Marilyn Monroe ve Kurt Cobain ne kadar huzurlu uyuyorlar? Whitney Houston'ın istirahatinin rahatlığı da onlarınkiyle aynı orantıda olacak. Galiba.
Yine de, biz bunu asla bilemeyeceğiz.
İnsanların gözünde asil olduğu düşünülen bir yanılsamayı, yalnızlığı yaşamak mı daha gerçek, daha faydalı yoksa kişisel istekle ya da daha fazla dayanamayıp ölmek mi?
Johnie giderken içimde bir şeyler öldü misal. Bugün bunu daha önce hissedemediğim derecede net hissedebiliyorum. Etten kemikten bir ruh hali bu üstelik. Kenarları artık tekrar tekrar yarılmaktan sertleşmiş duvarlarımı rahatsız ediyor. Onu, aslında artık benim için önemli olmadığını bildiğim halde özlüyorum. Ve etrafımdaki kimse, her satırını ezbere bildikleri bu hikayeyi okumak istemediğinden susuyorum. Alışmak böyle oluyor galiba. İnsanın en yakınları bile en önemli kabul ettiği acısını önemsemediğinde alışmış gibi susmaya zorlanıyor bünye.
Ve bu sessizlik tüm o duygusal açıdan yalnız, görmüş geçirmiş izlenimin asaletini arttırıyor.
Görmüş geçirmiş mizacın arkasında, en yakınlarım birileri için heyecanlanırken ya da onları kafalarına takarken takındığım tebessüm aslında neler neler gizliyor? Şanslı olduklarını düşünüp kıskanıyor muyum onları yoksa canının yanacağını, çabalarının sonuçsuz kalacağını bilmesine rağmen çocuğunu durdurmayan ebeveyn tavrı mı benimkisi?
Tek bildiğim tüm bunları düşünmek zorunda olmayacağım bir noktaya gelmek istediğim. Tek korkum da Mariah Carey'nin ölmesi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder