3.12.2010

1

Denir ki her birimiz bir amaçla ve bir aşkla yaratılırız ardından amaç ve aşk saklanırlar ki; doğalım.
Şansının yardımıyla çok küçükken amacını bulan biri olarak ben doğrudan diğer hedef üzerinde çalışmaya başlayabildim. Kendi yaşanmamış yarımlığımı tamamlayacak olanı başkalarının kapanmış, bitmiş, bütünleşmiş yaşanmışlıklarını dinleyerek bulacağımı düşündüğümden insanların hikayelerini dinliyorum.
Şu an, mesela, anneannemin en yakın arkadaşlarından birinin kapısının önünde bekliyorum.
Tanrım... Yaşlı insanların kapıyı açmaları ne kadar da uzun sürüyor, değil mi?
Gerçi sızlanmamalıyım. Hümeyra Teyze, ya da çocukluğumdan beri ona söylememi istediği şekliyle Hüm Teyze, önceki sene geçirdiği ameliyattan beri yürümekte çok zorluk çekiyor. Anneannemdeki anahtarını almalıydım beki ama bence bu onun içindeki ruha hakaret olurdu. O, vücudu yaşlansa da içi yaşlanmamış bir kadın.
Ve ne olursa olsun tüm gençler mahremiyetlerine saygı gösterilmesini hak eder.
Kapı açılıyor.
Gördüklerim karşısında sadece şunu söyleyebilirim, umarım bu hiçbirimizin başına gelmez. Hala güzel. Ama...
Birkaç tutam beyaz saçı var ve yorgun gözüküyor. Yüzündeki kırışıkları da güzel. Fakat ortada yadırganması mümkün olmayan bir kısırdöngü var:
Yaşlı bir kadının aldığı kilolalar ve yaşlar yüzünden ağrıyan dizleri, diz ağrısını dindirmek için yapılan ameliyat, ameliyat sonrası yatakta geçirilen uzun dinlenme süreci, süreçte alınan kilolar, kilolar yüzünden daha da zorlaşan yürüme, yürüyememenin getirdiği yatak bağımlılığı, yatak bağımlılığının yarattığı yaralar...
Yaraların üzerini kaplayan unutulmuşluk.
Kırk yıl önce böyle değildi şüphesiz. Lakin kahve hatrının limiti de aşılınca...
İçeriye buyur ediliyorum. Sıkıca sarılıyor bana. Bütün vücudu yumuşacık, üzerindeki penye gecelik kadar yumuşacık. Boynunda bir zincir var, hemen kalp ameliyatının izinin üstünde de zincire taktığı alyansı duruyor.
Bir zamanlar kalbini tamamlamak için parmağına taktığı altın sanki şimdi kalp yarasını tedavi etsin diye varlığı bariz çatlağın yanıbaşında duruyor.
Ayakta durmak zor olduğu için salonuna geçiyoruz. Gündeliğe gelen kadına koltuklardan birini kendisi için yatak olarak hazırlatmış, uzanıyor hemen. Pansumanı da bugün salonda yapılmış olacak, koltuğun başında duran fiskos masasının üzerinde dezenfektan şişesi, sargı bezleri ve pamuk duruyor. Dedikodu fasıllarının hastalıklardan bahsedilen sohbetlere dönüşebileceği gerçeğinin somut bir kanıtı gibi bu resmen.
Sorulara önce o başlıyor. Acaba nasılız? Annem nasıl? İstanbul'a alışabildik mi? Aman iyi olalım...
Onu her şeyin iyi olduğu konusunda temin ettikten sonra ben nasıl olduğunu soruyorum.
''İyiyim.,, diyor gülümseyerek. ''Doktorlarım iki yıldır iyileştiğimi söylüyorlar, bir bildikleri olmalı değil mi?,,
Ben de gülüyorum. Biliyorum ki bu, hastalığıyla ilgili kuracağı tek cümle olacak. Kadın ameliyattan çıktıktan sonra bile tüm o ağrısının arasında benimle sadece derslerim hakkında konuşmuştu. Pek çok kişi unutmuş olsa da o adab-ı muaşeretle yaşıyor. Kendi sorunlarıyla beni sıkmayı kabalık olarak düşünür ve bu demek oluyor ki 'Ağrım var..., bile demeyecek.
Bazı insanlar kan kusup kızılcık şerbeti içtim der. O kanaması olsa size o kanı üzüm suyu diye sunar ve tadının kanı anımsattığını söyleyecek olursanız ''Üzümde çok demir var, kan yapar zaten.,, der.
Kahve içeceğimizden bahsediyor ve gülerek ''Fal da bakacağım.,, diyor. Seviniyorum. Sevindiğimi görünce ''Artık kimse saçmalamamı dinlemek için bu kadar hevesli değil.,, diyor. ''Anneannen olacak kadın, annen bi' de sen.,, diye ekliyor sonra ancak bir İzmir kadının söyleyebileceği şekilde.
Orada olduğum ve orasının neresi olduğunu anlayabilecek biri olduğum için bir kez daha şanslı hissediyorum kendimi.
''Demek aşkı arıyorsun.,, diyor bilmiş bilmiş. ''Ve bizimkileri yazacakmışsın... Güzel, güzel...,,
Anneanneme anıları yazacağımı söylemiştim sadece ama aradığımı bilmesine şaşırmıyorum. Hiç hem de.
Devam ediyor ''Biliyorsun, benim hayatımda pek çok erkek oldu. Bazıları iyi kalpliydi bazıları da kötü.,, başımla onaylıyorum ''Bazıları da ziyadesiyle çirkindi.,,
Kahkaha atıyorum. Sadece komik olduğu için değil üstelik nazik olduğu için söylediği şey.
''Ama önemli olan sonuncudur her daim. Lilith o kadar çaba sarfetti ama bak herkes bi' Havva'yı hatırlıyor. Kadınlar için de değil sadece bu erkekler için de geçerli. Kimse Menelaus'un neler yapmış olabileceğini düşünmez tek bildikleri Paris'tir. Benim hikayem için de Kemal böyle. Hak ettiğinden mi diyeceksin, hayır.
Bu böyle gelmiş böyle gider sadece...,, duruyor. Duvarda asılı duran bir fotoğrafını gösteriyor. İşte orada, takriben kırk yıl öncelerde, fotoğrafta kusursuz bir dönem güzeli var.
''Yirmi küsur yaşında çekildi o fotoğraf. Tabi yaşım mahkeme kararıyla büyütüldükten sonra.
Yani göğüslerim dizlerime kadar sarkmadan ve tek otobüs koltuğuna sığabilirken. Gerçi otobüse binmezdik biz. Yalnız otobüse gerek bırakmayan erkekler yüzünden değil ben otobüse binsem Fuar'ın prensesi Hüm otobüse binmiş derler diye.
Tanınırdık haliyle. Etrafımda bir sürü erkek koşardı. Hatta bu kız gerçekten baldan tatlı mıdır diye merak eden birkaç eniştem bile vardı. Onların merakı yüzünden, tabi bi' de en gazinoda şarkı söyleyen bir kadındım, orospuydum yani, ailesiz kalacağım kimin aklına gelirdi.
Babam tüm aile servetini gazinolarda harcayınca zaten akraba namına bir şey kalmamıştı ortada. Üstüne ablamlar da bırakınca beni yalnız kaldım tabi. Akraba milleti böyledir. Hele bir de Yahudilerse. İnsanlar boşuna demiyorlar onca lafı bizim hakkımızda.
Ha sanma ki kızdım babama. Kendi parasını istediği gibi harcadı adam. Ablalarım para kazanamayacak kadar kadın olduklarından dışladılar onu. Sanki biz kadın değildik.
Babam beş parasız öldükten sonra ben de düşünebildiğim tek yere gittim. Onun battığı yere. Dağa çıkan keçinin ağaca bakan buzağısı olur derler ya, aynen öyle.
Şu da var gerçi... Nerede, nasıl yaşamış olursam olayım istemediğim hiçbir herifle yatmadım ben.
Birini istedim mi de canımın çektiği her şeyi yaptım ona. Kendi paramı kazanıyorum. Adım vardı. Kime ne bazıları düştüğümü düşündüyse?
Sürüsüyle aşığım vardı. Dedikleri gibi çok canlar yaktım, çok ocaklar söndürdüm belki ama Kemal, adım gibi bilirim, bi' gün bile başkasının yatağına baş koymadı. Hem gerek duymadı, hem de kiminle yapacaktı ki?
Herkes Hüm'ün erkeğine bakılmayacağını bilirdi.
Diğer kadınlar da yatakta kütük gibi yatmayaydılar da kocaları başkalarına gitmeseydi, değil mi?,,
Pür dikkat dinliyorum ancak. Karşılıklı bir ihtiyaç var havada. Benim ne kadar dinlemeye ihtiyacım varsa onun da o kadar anlatması lazım. Bir tek gülünce sesim çıkıyor.
''Sayısını bilmiyorum ay!,, burada gülüyoruz işte. ''Kaç tane başvekil var aralarında. Kaç tane vekil. Kıyafet dolu bırakırdım odamı sahneye çıkarken bir geri dönerdim içerisi çiçek bahçesi. Fuar da gazinolar da bir şey o zamanlar. Ne olmuş? Başvekil beni masasında istiyor, odayı sera yapmış. O kadar çiçek alan adam bununla kalmaz, bi' şeyler daha verir elbet. Gidilmez mi masasına?
Oradan da odasına?
Büyük Efes'teki çocuklar beni gördüklerinde ceket iliklerlerdi.
Bak ama yukarıda Allah var, Kemal'le tanıştıktan sonra bir tanesine bile bakmadım. Zaten saygı vardı. Erkeğin varsa yanında ona hürmet edilirdi. Herifler de işlerini bildiklerinden doldururlardı karnını hemen, sonra da nikah. Aşıksa bi' de...
Zaten o kadar şan şöhret aklın başındayken bırakılmaz. Anca deli saçması bir şey olacak ki hesabın da feleğin de şaşacak.
Kemal...
Onun geldiği ilk gece yine odamı donatmışlardı ama o değildi tabi yaptıran. O bir demet papatya göndermişti. Normalde nerede fark edeceksin o kadar içinde bir demet papatyayı... Odacımın hısmıymış. O getirmişti. 'Abla bizim amcaoğlu burada, o yolladı bunu., diye. Sonra, kimdi hatırlamıyorum şimdi geçmiş gün, odayı donatan adamın masasına giderken de gösterdi Kemal'i.
Bir delikanlı işte diye düşündüm, başka gece olsa bi' şansı olabilirdi, dedim içimden.
Başıyla bir selam verişi vardı, görecektin...
Kemal Amca'n pek çapkın bakardı o zamanlar, üstelik saçları da vardı. Mahallesindeki bir kız olsaydım beni kaldırmak için kaç takla atardı diye eğlendim kendi kendime. Sonra unuttum gitti.
O gece, o adamın odasına gittim ben tabi. Bir de güzel küpelerim oldu üstüne. Bilmemnezadeler'in damadı mı neydi... Sabah olmadan ayrılmam gerekti yanından karısı hanımefendi duymasın diye.
Otelden çıktım, taksi yok. Bekleyeyim dedim, zaten elin mahkum. Sonra bi' baktım o orada, baba arabasının içinde ağzında sigara, dikmiş gömleğinin yakalarını bana bakıyor.
Göz göze gelince indi arabadan. Taksiciye para verip yollamış. 'Ben bırakayım sizi., dedi. Kızdım önce. Başka taksi bulurum ben, dedim. Bu ne cürret, diye söylendim.
Korktu. Kıpkırmızı oldu. Özür üstüne özür... 'Lütfen., dedi 'Çok bir şey değil ama tüm haftalığımı verdim taksiciye. N'olur bıraksam sizi?,
Hoşuma gitti tabi. Belli etmedim ama o adamların aldığı mücevherat, çiçekler... Denizden bir bardak su verirler onlar. Üstelik tuzlu da olur hani karşılığını da verirsin. Bu çocuğun haftalığı olsun olsun elli lira. Ne ki normalde? Ben masa hesabını yüzden aşağıya kapattırmam.
Ama dokundu işte bir yerlerime herhalde. Bindik arabasına. Saat sabahın beşi üstelik, taksiler de şimdiki gibi değil. Telefon buldun edeceksin diyelim, taksi numarası diye bir şey yok ki...
Neyse efendim, bizimki başladı anlatmaya. Usta başıymış ama torpil bulmuşlar polis olacakmış, o zaman çok kazanacakmış. Babası da ölünce evleri ona kalmış. Bana neyse? Hiçbirini sormadım ben. Ama hoşuma da gitti ya adam. Eve alsam mı, diye düşündüm evde bir de yaşlı madam var. Nasıl lanet nasıl lanet... Kırk yıl dilinden kurtulamazsın...
Geçti o gece öyle. Sonra geldi durdu hep. Gönlüm kayıyor, fark ettim. Birkaç masaya da gitmedim. Patron geldi odama. Halil Abi, Yahudi dönmesi, babamı da tanırdı ama hiç 'bizim kız' havasına girmedi sağ olsun. Yine de erkek adamdı. Dedi ki 'Eğer bu çocuğu seviyorsan söyle, konsümasyona çıkmaz diyelim. Yok değilse söyle çocuğa gelip durmasın her gece. Adımı pezevenge çıkartacaksın benim., sanki değilmiş ya da pezevenklik kötü bir meslekmiş gibi.
Kadını zorlamıyorsan niye kötü olsun ki? Alan raz ıveren razı ay...,, kahkaha attı bir güzel.
Bu sırada kahveleri de getirdi gündelikçi kadının kızı. Konuşmadan çıktı sonra. Başladık içmeye. ''Peh...,, dedi ''Olmamış bu ama ne yaparsın... Bi' dahaki sefere ben yaparım.,,
Yandan çarklı mı dedim ''Tabi.,, diye güldü yine. Gülünce resimdeki haline daha çok benziyordu.
''Ne diyordum... Hah. Para verirler, sen de istiyorsan verirsin. Basit bir alışveriş işte.
Neyse...
Benim o gece seviyorum dediğimi odacı duymuş. Dakkasına Kemal de duydu tabi. Nasıl havalarda nasıl... Her gece alıp eve bırakmaya başladı. Geldiğinde de masasını hazırlarlardı. Hem benim adım hem de üniforması vardı artık. O ilk geceden bir ay kadar sonra aldılar bunu karakola. Polis oldu kısacası. Sonra işte, laf çıkmış. Kemal'le fahişesi diye. İstemedi çalışmamı. Onun bir ayda kazandığını ben üç gecede kazanıyordum, buna da dayanamadı.
Ne olacaktı, dedim. Kemal'le hizmetçi sevgilisi olsa içine sinecek miydi?
Aslında beni de yormaya başlamıştı artık. Birikmişim vardı biraz da kolyelerden yüzüklerden sattım bir daire aldım kendime sonra da kiraya verdim. Onun parasıyla yetinebilir miyim göreyim diye. Baktım oluyor...
Gerçi daha işi bırakmaya tam karar vermeden hamile olduğumu fark ettim. Ne olduysa ana olacağım diye bırakıverdim işi. Evlendik işte. Onun evine yerleştim.
Valide Sultanmışım gibi davrandı bana. Kaç yaşındayım hala temizlik yapmadım misal.
Evlendikten sonra arkadaşları ve karıları için de birden kabuk değiştirdim. Orospudan yengeye.
Sevdim bu durumu. Karışan yok görüşen yok. Çocuk da doğunda baya Kemal'in karısı olmaya başladım ama geçmişimi de gizlemedim hiç. Kemal de utanmadı bundan.
Ahbaplarla toplandığımızda, rakılar mezeler vesaire... Şarkı söyletirlerdi bana. Kadınlar da yataklarını anlatır, bana sorarlardı ne yapsak diye.
Ben kıdemliyim tabi.
Yaşlanıncaya kadar güllük gülistanlıktı her şey. Kum saati Hüm derlerdi bana. Çocuk doğur, emzir... Evde otur bi' de. Kimse kalamaz tığ gibi. Genç kız da değilsin hem artık.
Bi' de adam için de bitince yatak muhabbeti, sırf sana değil herkese...
Kavgalar da birikiyor üstelik. Eskiden kırılmadığın laflarar güceniyorsun. Yıpratıyorsun birbirini.
Her gün, dünyanın en güzel yemeğini ye, o da bayar.
Sonra, en son ben yataklık olunca, iyice koptu. Koptuk. Geçen gün komşunun yeni evlenen oğluyla konuşurken duydum onu. Şey dedi 'Karın güzel ise ne işin var düğün evinde?
Düğün senin evinde,
Gir eğlen, çık eğlen.
Karın çirkin ise ne işin var ölü evinde?
Cenaze senin evinde,
Gir ağla, çık ağla.,, durdu burada. Kahve içti, bitirdi daha doğrusu. Ben de bitirdim ve onun sessizliğini bölmeden kapattım fincanı.
Üç kere döndürüp içe doğru.
''Beni de müstakbel mefta olarak görüyor olmalı.,, dedi ve acı acı gülümsedi. Ardından göğüs geçirdi. ''Belli etmiyor ama beni bir sorumluluk olarak görüyor. Param olursa ona bağlı, ona yük olmam onu sıkmam hem hem de kendi ayaklarım üzerinde dururum diyordum. Bunu...,, bacaklarını işaret ediyor bakışlarıyla ''hiç düşünmemiştim.
Adam çökse neyse de kadın kısmı çöktü mü kötü çöküyor. Ben bakardım ona her daim. Biz derdim.
O ise 'bizi' eskiden 'ben ve ufaklık' için kullanırdı. Şimdi de 'ben ve prostatım' anlamına geliyor 'biz'leri.
İşte, aşkı aramak bir olay belki. Ama bulduktan sonra ne olacak diyorsan; çişini tutman konusundaki kaygıların daha önemli hale gelecek.
Batırmak istemezsin ortalığı.
İstemeyeceksin.
Bitireceksin ya da bitecek.
En azından hala seviyoruz birbirimizi. Saygı da var ortada. Çocuk doğurdum ona. Gençliğimi verdim.
Dün, ben gençken, ben çocukken, ben aşıkken sonunun böyle olacağını bilseydim yine de yaşar mıydım bunu?
Evet, yaşardım.
İşte, bu kadar Hüm Teyze'nin hikayes.
Sıkmadım değil mi seni?,,
Saçmalama diyorum sırıtarak. Geldiğimde genç olan ruh artık içe akan gözyaşları yüzünden yaşlı. Ama toparlayacak kendini birazdan.
Dile kolay kırk yıl, bir ömür, bir aşk konuştuk.
İşte, tekrar gülümsüyor ve fincanı istiyor. Açmayacak. O, açmadan bakar. Tek cümleyle.
''Az biraz vadesi var.,, diyor. Neyi ima ettiği açık. Kalkıp öpüyorum. Ve diyorum ki hemen gidersem bunları daha iyi yazarım.
''Biliyorum hayatım.,, diyor. Kalmaya yelteniyor ama engelliyorum. ''Gitmeden tekrar gel.,,
Ben de fincanı gösterip kırk yıl kölenim Hüm Teyze diyorum.
Ve önce salondan sonra da evden çıkıyorum. Nihayetinde binadan da... Yağmur yağmış, Balçova Belediyesi'nin önündeki parkta çocuklar yok. Ata Caddesi de sakin. Anneanneme gidiyorum hemen. Sıkıca sarılıyorum ona. Hem Hüm için, hem annem. Hem de bizatihi şahsım için.

5 yorum:

  1. Hüm teyzeyi şahsen tanımak isterdim..onun için zor başlayan bir hayattan kopup ömürlük bir aşka imza atmak..ve kendini ruhunu yüreğini bu kadar güzel tutabilmek..yazıyı okurken herşey bir anda gözümde canlandı, hani eski türk filmleri geldi aklıma.nostalji yaşadım ama çok hoş bir duyguyla. Kemal Amca da karısının geçmişinden hiç utanmamış aşkı olması gerektiği gibi yaşamışlar..bunu okutturduğun için teşekkür ediyorum alicancım..eski aşklar bir başkaaa..

    YanıtlaSil
  2. nilay gürsoy13 Mart 2010 00:39

    tatlım süper bi yazı olmuş hüm teyze kadar kendine güvenen güçlü bi kadını okumak ayrı bi güzeldi tabiiki kemalle olan aşkı bambaşka beni en çok etkileyende o oldu zaten, hakkaten benimde filmden bi sahne seyrediyomuşum gibi geldi ellerine sağlık...

    YanıtlaSil
  3. Ellerine,yüreğine ve tabiki beynine sağlık annecim ne de olsa beyin herşeyi bilir di mi?Keşke şimdilerde de Hüm Teyze ve Kemal Amcanınki kadar gerçek yaşanan uğruna herşey göze alınan aşklar yaşansa...

    YanıtlaSil
  4. Bundan sonra istediğin kadar "oku!" emri verebilirsin Alican'cığım...=) (R. Emre Mert)

    YanıtlaSil
  5. Öncelikle sıkıcı bir teknik yorum yapayım, sonra içeriğe geçerim :)
    Üslubun hoşuma gitti; yalın ve akıcı bir şekilde yazıyorsun. Zaten -yorum yapmamış olsam da- blogundaki diğer yazılarını da okumuştum. Hiç birinde sıkılıp yarıda bıraktığım olmadı.
    Hikayenin kendisine gelince; Kemal beyi takdir ettiğimi söylemeliyim. Zira çevresinden utanmadan, geçmişi umursamadan bir aşk yaşamak; sevdiğin insna uğruna toplumun tepkisini göze alabilmek Türkiye gibi bir ülkede çok zor ve cesaret gerektiren bir hareket.
    Hüm teyzenle alakalı çok bir şey söylemeye lüzum yok bence. Bütün kadınların erkekler kadar güçlü olduğu bir dünyanın hayalini kuran ben, Hüm teyzeni gerçekten hayranlıkla dinledim.
    Bir sözüm de aşkı arayışına ve Hümeyra hanımın yorumuna. Yaşım çok büyük değil, açıkçası çok becerikli ya da bilgili de değilim bu konuda. Ancak aşkı bulma lütfuna erişmiş biriyim. İlişkinin ileri aşamalarında başka şeylere olan ilginin sevginden çok önce geleceği ve nihayetinde ilişkinin biteceğiyle ilgili sözler çok da hoşuma gitmedi. Evet, kabul ediyorum. Aşkın tutkusu zamanla azalabilir. Ancak, naçizane fikrimce, her zaman yokoluşa direnebilecek bir gücü içinde taşır aşk denen kavram. Ayrıca aşkı ararken, ya da bulmuşken, ileride ne olacağının kaygısına düşmek yapılabilecek en kötü hareket. Zira ne olacak, ne gibi kötü şeyler yaşayacağım diye düşünürken bir de bakmışsın ki yıllar geçmiş ve sen ömrünün en mutlu geçecek yıllarını sadece kaygılanmakla tüketmişsin. Bulduğun zaman doya doya yaşa gitsin; bitmemesi için de elinden geleni yapmak yine sana kalmış :)
    Ah, biraz fazla kafa şişirdim sanırım. Saçmalamalarımı hoşgörüver. Yazılarını ilgiyle takip etmeye devam edeceğim...

    YanıtlaSil