2.16.2010

5

Gecenin ortasında, ama gece yarısında değil, bir figür ve bir silüet tütün büfesine yaklaştı.
Tütün büfesi ve ışıkları, o karanlıkta bir deniz fenerini andırıyordu. Üstelik istese, istenilse, denize has, suya yakışacak bir sis de yayabilirdi etrafına. Babasının verdiği çeyiz gibi kutu kutu dumanı vardı.
'Piyanoya gerek yok ben istersem çıplak sesle de söylerim' diyen bir şantör gizli saklı köşesinden çatlak sesiyle bir şarkı söylüyordu. Havada onun tınısı vardı ve melodisinin kırıkları, öyle ya da böyle, onun da zaman zaman büfeye yanaştığını belli ediyordu.
Şarkının sözleri o kadar nötraldi ki kaygılarını, şartlandırılmışlıklarını bırakan birinin üzerinde geziniyor kimseyi ya da kimi ne mutsuz ediyor ne de gülümsetiyordu.
O sözlerde bir adam severken bir diğeri gitse bile cuma akşamları herkesin telefonu çalıyordu.
Silüet ve figür tütünlerin önüne geldiklerinde kıpırdanmayı kestiler. Ve içeriden, karşılarından bir ses onları selamladı.
''Bonsoir gentilhommes.,,(1)
Selam baş hareketleriyle karşılandı. Oracıkta ölüverseler adları Johnny Doe oluverecek silüet ve figür kendilerinden sigara istediler.
Figür yılların tiryakisiydi; silüet için ilk nefes yakındı.
Şaşıran biri tavrıyla irkildi figür. Büfenin içi '' Ne t'enfumes pas. ,, (2)mırıldısıyla yankılandı.
Şantörün sesi titredi.
Gece yaşlanmıştı artık, gökyüzü yeni günün sancılarıyla kıpırdanıyordu.
Şantör sustu, silüet şakıdı.
''If you stay, I'll make you a day
Like no day has been
Or will be again
We'll sail the sun
We'll ride on the rain
We'll talk to the trees
We'll worship the wind,,*(3)
Figürün yüzünde zoraki boş bakışlar oluştu, tavrı birden nezaketin köşeleriyle bezenirken. Belki de o köşelere özendi. Konuştuğunda o büyük sesi yeniyetme kız çocuğu şarkıları kadar acımasızdı.
Sanki tek eksiği elinde olmayan fotoğraf makinesi gibiydi.
''Si tu dois parler, dites tes dernières paroles.,,(4)
Titreme sırası şüphesiz silüetteydi.
Şantörün şansonu başladıysa da gayet uzaktaydı artık.
''If you leave, if you have to leave you have to take the moon with you as you take my moans. You woudn't, shoudn't, couldn't want to do that to me, n'est-ce pas?,,(5)
Dili, figürün lisanını garip bir tınıyla konuşuyordu. Figürün sesinden ise kinaye akıyordu.
''Woulda, coulda, shoulda...,,(6)
Aralarındaki ilişki ancak bir tercümanın, bir üçüncünün varlığına mahkumdu.
Büfeden zehirleri uzatıldı bu sırada. Olası bir son öpücük nikotinle arz-ı endam eyleyecekti. Silüet öksürüklerle çarpıldı. Ve asıl zehir figürün omza konan eliyle taşındı. Boş bulunmuş gibiydi.
Hareketi boş bulundu. Elini hemen geri çekti.
Neyapsaiyiydi?Neyinyeriydi?Neyapsayeriydi?
Silüet ne yapsa gerekirdi? Uzatmalarının yaşandığının farkındaydı. Büfenin ışığında figürün elinde silüetin öz kalıntılarının tuz izleri parıldadı bir an. Daha onlar bile yıkanmamışlardı.
Parmaklarının üzerinde bile ölü can izleri olan biri nasıl bir canlıyla kalabilirdi ki zaten?
''Fermes tes yeux, parfois on se sent bien en faisant ça.,,(7) dedi figür. Eğer bunu diyebiliyorsa daha önce hiç kaybetmemiş olmalıydı.
Ondan korkulmalıydı.
''Leave me just enough love to hold in my hand.,,(8)* dedi silüet. Korktukça belirsizleşiyordu. Hala bir umudu hala bir bağışlaması olması onu içten içe yutuyordu sanki.
''Ceux sont seulement les paroles, tu maintiendras.,,(9) dedi figür. Gitmeye hazırlanıyordu. ''C'est pas toi mon petit, tu étais si bien à moi. C'est moi.,,(10)
Ve yok oldu.
Silüetin artık yok olmaya yüz tutmuş ellerine bırakığı sevginin zamanla kine ardından tiksinmeye sonrasında da hiçliğe dönüşeceğini, o kadar az olduğunu, en sonunda hiçbir şey için teşekkür edemeyince silüetin de tamamen yok olacağını göremedi figür. Silüet onu ileride yolda gördüğünde bile tanıyamayacaktı.
Gözlerinde bunun müstakbel belirtileri vardı. Kimse göremedi.
Sauf que le petit vendeur du bureau du tabac.(11)'




(1)''İyi akşamlar beyler.,,
(2)''İçine çekme.,,
(3)''Eğer kalırsan, hiçbir güne benzemeyen ya da benzemeyecek olan
Bir gün yapacağım senin için
Güneşe yelken açacağız
Yağmura bineceğiz
Ağaçlarla konuşacağız
Rüzgara hürmet edeceğiz,,
(4)''Konuşman gerekiyorsa, son sözlerini söyle.,,
(5)''Eğer gidersen, eğer gitmen gerekiyorsa ayı da benim inlemelerimi götürdüğün gibi götürmen gerek. Bana bunu yapmayı istiyor olamazsın, bunu yapmak zorunda olamazsın, bunu yapamazsın, değil mi?,,
(6)''Sın, sın, sın...,,
(7)''Gözlerini kapat, bazen böyle yapmak iyi gelir.,,
(8)''Bana elimde tutabileceğim kadar sevgi bırak.,,
(9)''Bunlar sadece laf, iyi olacaksın.,,
(10)''Sorun sen değilsin küçüğüm, bana karşı çok iyiydin. Sorun benim.,,
(11)Tütün büfesinin küçük satıcısının haricinde.

*Jacques Brel ( Müzik, aynı zamanda Ne Me Quitte Pas ) ve Rod McKuen ( İngilizce versiyonu, If You Go Away )
http://tr.wikipedia.org/wiki/If_You_Go_Away_(şarkı)

1 yorum:

  1. Kitabın çıktığında şanımı kullanarak olabilecek en iyi reklamı yapacağım.

    -Queen B.

    YanıtlaSil